Eleştiri

Only the Brave

Yayınlandı

on

Yönetmen: Joseph Kosinski | Oyuncular: Josh Brolin, Miles Teller, Jeff Bridges, James Badge Deale, Taylor Kitsch, Jennifer Connelly, Alex Russell, Scott Foxx, Dylan Kenin, Ryan Busch, Sam Quinn, Kenny Miller, Andie MacDowell, Natalie Hall, Thad Luckinbill, Ben Hardy, Nicholas Jenks, Jake Picking, Matthew Van Wettering, Geoff Stults, Ryan Jason Cook, Scott Haze, Michael McNulty, Brandon Bunch | Senaryo: Ken Nolan, Eric Warren Singer (uyarlama), Sean Flynn (makale) | 134 dakika | Biyografi, Drama

Klasik Hollywood anlatılarından sıdkımız sıyrıldı diye hepsine de nanik çekecek değiliz ya, bugün konusu kahraman Amerikan itfaiyecileri olarak basite indirgenebilecek Only the Brave överek devam edelim güne. 2017 sinema yılını kapatmama yakın karşıma çıkan, geçen senenin Deepwater Horizon’ı gibi teknik anlamda ortalamanın üstünde ama beslendiği milliyetçilik duygusu sağolsun kimi zaman surat ekşitilebilecek bir noktaya evrilen yapım, bundan dört sene evvel Yarnell, Arizona’da çıkan korkutucu yangını söndürmek üzere görevlendirilmiş itfaiye erlerini anlatıyor. Yalnız konuya doğru bir girizgâh yapabilmek, bahsini ettiği insanları üçüncü boyuta ulaştırabilmek adına tarihin tahmin edebileceğinizden de erken bir noktasında başlıyor film. İşine büyük bir aşkla bağlı Eric Marsh’ın (Josh Brolin) ortaya attığı fikirler sebebiyle üsleri tarafından önüne bir set çekilmesi üzerine, belediye başkanından özel izinle yeni bir tim kurma hevesinin bu elim hadise yaşanmadan epey önce ortaya çıktığını öğreniyoruz önce. Marsh, büyük bir titizlikle hayatın bambaşka noktalarından, birbirine benzemeyen özgeçmişlerle bir araya gelmiş genç askerlerini (o eğitimi düşününce, asker dememek haksızlık olur) göreve hazırlıyor ve beş yılı aşkın sürenin sonunda da hayatlarının karşılaşmasıyla burun buruna geliyor tanımaya gayret ettiğimiz hevesli erler. Sonrası zaten tahmin edebileceğiniz noktayla buluşan, dramatizasyonun samimiyetsiz formundan beslendiğini de gizlemeyen bir gerçekle zorlu yüzleşme anı. Beni sevindiren nokta, bahsini de ettiğim o uzun alıştırma, tanıtma süreci. Filmin dörtte üçünü kaplayan gevelemeleri direkt aksiyonu görmek isteyen izleyicinin sabrını zorlayabilir. Fakat filmografisinde çok enteresan başlıklar barından iki senaristi (birisi Black Hawk Dawn ile Transformers’ın son filmini, diğeri de American Hustle ile The International’ı yazmış) esas olay vuku bulduğunda alınan kararlara her karakterin nasıl geldiğini göstererek alıştığımız sömürü yaygarasından uzak tutabilmeyi başarıyor kırmızı, mavi ve beyaz renklerin daha çok sergilenmediğine şaşırdığımız filmi. Brolin, şüphesiz filmin bağlayıcı elemanı. Ama ezber ettiği karakterlerden bir nebze uzaklaşabilen Miles Teller’ın kalabalık yardımcı oyuncu kadrosunun arasından sıyrılarak daha büyük bir yükü sırtına aldığı inkar edilemez. Herhangi birini kahraman yapanın tek bir hamle değil, adımıza ayrılan yaşam süresince biriktirdiğimiz kararlar, dostlar, aile olduğu da Teller’ın karakteri üzerinden anlatılıyor biraz. Belki empati kurması güç bir geçmişi var; fakat yönetmen Joseph Kosinski seyirci gözü olarak bağımlılıkla cebelleşen bu toy delikanlıyı atıyor. Filmin yeteri kadar izleyiciye ulaşmamış olmaması acı olsa da düşündüğünüzde bir hamaset türküsüne dönüştürülerek orada burada konuyla alakalı kişilerin akrabalarına şükranlarına sunan oyuncu sahteliğinde ezilebilecek öykü saf bırakıldığı için daha da memnun, en azından samimi bir duyguyla çekildiğine inanarak tamamladım seyrimi. Ama nedir? Elbette bunlardan çok izledik, övecek ne buldun diye saldırıya geçilebilecek bir beğeni de olabilir bu. Sanırım en eski sinema öğretilerinden “Beni ağlatan film, karnımı doyurandır.” düşünce tipinin esiri oldum. Finalde döktüğüm çirkin gözyaşlarının karşılığını vermem gerek.
Fesat Mukayese: Only the Brave > 

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version