Yaratıcı: Amy Sherman-Palladino | Oyuncular: Rachel Brosnahan, Michael Zegen, Alex Borstein, Tony Shalhoub, Marin Hinkle, Kevin Pollak, Caroline Aaron, Luke Kirby, Bailey De Young, Joel Johnstone, Brian Tarantina, Holly Curran, Matilda Szydagis, Cynthia Darlow, Nunzio Pascale, Matteo Pascale, Wallace Shawn, Jane Lynch, Gilbert Gottfried, Nate Corddry, Max Casella | 60 dakika | Amazon
Sezon ortası yayımlanan The Marvelous Mrs. Maisel, Transparent’ın adının karıştığı skandallardan sonra yalpalayan Amazon’a komedi kanadındaki alışık olduğu başarının yenilenmiş bir versiyonunu hediye etti. Muhtemelen yaz sonu sahiplerini bulacak Emmy Ödülleri’nde de yarı dönemde gösterdiği önderliğini sürdürüp, Veep’in yokluğunu fırsat bilerek Televizyon Akademisi üyelerine alternatif bir kaçış noktası olacak. Peki kim bu Mrs. Maisel? Çenesi düşük karakter popülasyonuyla hayatlarımıza girmiş Gilmore Girls’ün yaratıcısı Amy Sherman-Palladino’nun imzasını taşıyan yapım 1950’li yılları sonlandırmaya hazırlanan New York’ta geçiyor. Geleneklerine bağlı Yahudi bir ailenin kızı olarak büyütülen Midge, sevdiği adamla evlenmiş ve dışarıdan iniş çıkışı yok gibi gözüken, sözde mükemmel evliliğininde kendini eşinin mutluluğuna adamış bir kadın. Sırf bu sebeple pek başarılı olmasa da, oradan buradan çalma çırpma esprileriyle bir hobi olarak stand up yapan kocası için notlar tutuyor, o yan uğraşında daha başarılı biri olabilsin diye tüm imkanlarını kullanmaya çalışıyor. Ta ki kocasının yarım akıllı sekreteriyle yatıp kalktığını öğrenene kadar… Sonrasında Midge kabuğunu kırıp, eşinin sandığı hayallerin tadına bir de kendisi bakıyor. Cuk diye de oturuyor üstelik bu deli işi uğraş, şirazesi kaymış hayatının yeni terazisine. Ve tabii bir taraftan evlatları için hayal ettikleri hayatın parçalandığına şahit olan ebeveynleriyle boğuşuyor, diğer taraftan da bir stand up komedyeni olarak onda gelecek gören Susie’nin yarattığı standartlara uyum sağlıyor. Dört dörtlük New York eliti Midge, bir bakıyorsunuz şehrin önde gelen mağazalarından birinde tezgahtar olmuş, o da yetmemiş eş dost partisinde millet iki kahkaha atsın diye egzersiz yapan ısmarlama bir komedyene evrilmiş. Çok iyi düşünülmüş ve bununla birlikte ilmek ilmek işlenmiş gibi hissettiren ilk sezonu hoş bir tat bıraktı ağzımızda The Marvelous Mrs. Maisel’in. Karakterlerinin histerileri inandırıcılıktan alıp götürüyor gibi dursa da bu zaten Sherman-Palladino’nun imzası gibi bir şey. Hayattan daha büyük, ekrandan taşan bireyler yaratmak fıtratında var. Mrs. Maisel’de de durum aynı. Kafanızı nereye dönseniz orijinallikte sınır tanımayan bir başka deliye denk geliyorsunuz. Ama böylesi güzel işte. Toplumun dayattığı rollere, bilhassa kadına biçilen görevlere itiraz eden bir kalem olarak burada da lineer olmamak için elinden gelen her şeyi yapan bir düzine karakteriyle tıkır tıkır işleyen koca bir sirk yaratıyor. Bire bin katılmış eksantriklikleri ile asimile olmayı başardığımız koca bir saat âdeta. İlle de bir şeylerden şikayet edecek olursam eğer Rachel Brosnahan’in büyük oyununa dil uzatabilirim galiba. Gilmore Girls’ün de ilk sezonlarında Lauren Graham’den almıştım aynı hissi. Elindeki kadınla çalışmayı öğrenmesi zaman almış, derisinin altına iyice girebilmek için biraz deneyim edinmesi gerekmişti. Belki Brosnahan’i de şimdiden onayı verilmiş iki ve üçüncü sezonlarda şaha kalkarken izleriz. Nasıl olsa yolumuz uzun. MVP: Alex Borstein (Susie Myerson)