Yaratıcı: Marti Noxon (uyarlama), Gillian Flynn (roman) | Oyuncular: Amy Adams, Patricia Clarkson, Chris Messina, Eliza Scanlen, Matt Craven, Henry Czerny, Taylor John Smith, Madison Davenport, Miguel Sandoval, Will Chase, Jackson Hurst, Sophia Lillis, Lulu Wilson, Elizabeth Perkins | 60 dakika | HBO
Açıkçası Sharp Objects hakkındaki fikirlerimi beyan etmeden evvel dizinin bende biraz demlenmesini beklemek istedim. Çünkü heyecan verici başlayan bir yolculuğun, histeri sanatına hizmet eden tasmasını dişlemiş hırçınlık yüzünden kısa sürede tesirini kaybettiğini düşünüyorum. Plaj edebiyatına Gone Girl, Dark Places gibi adaptasyona açık kötü romanlar armağan eden Gillian Flynn üretimi Sharp Objects, zaten “O varsa ben yokum.” dedirten yazar yüzünden temkinli yaklaşmamızı gerektiriyordu. Yalnız kaymak tabaka sakini kadrosunun yarattığı geçici körlük sağolsun HBO ve Jean-Marc Vallée ortaklığı Big Little Lies’ın ardından kendimizi kollarına atmak istediğimiz yeni bir hovardalığa ihtiyaç duymadık dersek de yalan olur. Dolayısıyla eli yüzü düzgün “Kim yaptı?” yapbozu ve projede adı geçen isimlerin kattığı ekstra merakla tünedik koltuğumuza. Sonuç? Neresinden başlasam bilmem, ama şu bir gerçek ki 21. yüzyılın tüketim alışkanlıkları içerisinde, bilhassa televizyon vasıtasıyla göze hitap edecek, kasıtlı olarak kasvetli, kendinden şüpheyle dolu cinayet anlatılarının sayısı giderek artıyor. Sharp Objects de günün, tabir-i caizse, moda anlatım üsluplarını madde madde ziyaret eden bir pakete sahip. Dozaşımından kaçınmayan agresif geriye dönüşler? Burada. Bu dünyaya ait olmayan duyu bozukluklarına sahip ana, baba, bacı, kardeş? Burada. Adı kırk yıl anılmasa kimsenin umursamayacağı gerçek/kurgusal bir kasaba? Burada. Yetmez ama evet konseptinin içerisine yüksek sesle yeni yeni konuşmaya başladığımız, post travmatik, muhtemelen sevilen bir kişinin kaybıyla oluşan psikolojik problemleri de eklerseniz tamamız. Ortaya çıkan kokteyl tahmin edebileceğiniz üzere epey tanıdık ve bir o kadar da alımlı. Fakat kabak tadı verdiğini keşfetmek için de üstün yetenekler ya da zihinsel alıştırma gerekmiyor. Sharp Objects’in kötü yazılmış diyalogları, özellikle Patricia Clarkson’ın romantizm akımından yadigâr kötünün kötüsü anne karakterinin ağzından dökülenler, çok da ciddiye alınmadan tüketilecek, ağır görünümüne rağmen bir pop kültür çöpü izlediğimizi işaret eder nitelikte. Burada pop kültürü de küçümsediğim düşünülmesin. Ne de olsa ömrümün sonuna kadar kontekst içinde ya da haricinde durmaksızın kullanacağım absürt “Don’t tell mama.” repliğini armağan etti referans rehberime. Neticede eğlence sektörünün bir ucundan tutmuş bir platformda ve onun sosyal medya uzantılarında hareketli resimlerle hakkıma düşen gürültüyü ben de yapıyorum. Fakat salt bunun için yaratılmış gibi hissettiren bir diziyi de baş tacı etme niyetim yok. Hele ki kadın anlatılarının her türlüsünün kutsandığı bir zaman aralığında, üçüncü boyutunu saman kağıdında bırakmış ana karakterini düşünürsek… Gerisi dudak büken kızıllar resitali. Zaten geçtiği kasabanın kadınlar ve hatta dünya hakkındaki tutumunu özetleyen o panayır günü bölümünü izleyerek Sharp Objects ziyaretinizi kısa ve öz tutarsanız, kalan bölümleri doldurmak için zorla yazılmış gibi duran diğer bütün milenyal bulanımlarla vakit kaybetmemiş olursunuz. Bu tavsiye de yaptığım en büyük iyilik olarak kayıtlardaki yerini alsın. MVP: Amy Adams (Camille Preaker)