Eleştiri

Burning

Yayınlandı

on

Yönetmen: Lee Chang-dong | Oyuncular: Yoo Ah-in, Steven Yeun, Jeon Jong-seo | Senaryo: Oh Jung-mi, Lee Chang-dong (uyarlama), Haruki Murakami (kısa öykü) | 148 dakika | Drama, Gizem

Cannes’dan en iyi eleştirileri almış filmler jüriden ödül koparamıyor kuralını bozmayan Burning, uzun aralarla film çeken Lee Chang-dong’un imzasını taşımakta. Seslerden çok iki cümle arasındaki duraklardan beslenen, gizemin ve bilinmezliğin gücünü kullanmakta usta edebiyatçı Haruki Murakami’nin kısa hikâyesinden uyarlanmış bir taşyapıt bu. Önce sıradan bir hayat süren genç Jongsu ile tanışıyor, sonrasında da çocukluk arkadaşı Haemi ile karşılaşmasını ve bu tesadüfün bir sevişmeyle sonlanmasını izliyoruz. Ardından Haemi, Afrika gezisine çıkarken kedisini Jongsu’ya emanet ediyor ve döndüğünde de mevcudiyeti esas oğlanımızı tedirgin eden yakışıklı, varlıklı, esrarengiz bir adamla çıkıyor karşımıza. Filmin adının hakkını verecek şekilde alevlenmeye başladığı nokta da tam olarak burası zaten; üç ana karakterinin aynı anda kadrajda gözükmesiyle dişliler hırçınca dönmeye başlıyor. İlk etapta bir roman yazmaya çabalayan Faulkner hayranı Jongsu’nun etrafındaki istisnasız her şeye duyduğu abartılı ilgiyle kavruluyoruz. Hemen arkasına da kıskançlık, tarifi daha zor hislerin yön verdiği, birbiriyle sıradanın daha ötesinde bir şeyler paylaşan, yaşayan çiftlerin ilişkileri üzerine ettiği kelamları eklemeye girişiyor. Asıl can alıcı kısım ise işçi sınıfının tam ortasında yeşeren hayal kırıklıklarını da dahil ettiği ikinci yarı esasında. Ve öyle bir rota çizmiş ki kendine yönetmen Chang-dong, öngörüde bulunmak imkansız. Tüm yapboz tamamlanana kadar da büyük resim açığa kavuşmuyor. Trump arkada konuşurken şırıl şırıl işeyen, alt sınıfın yönünü kaybetmiş yeni nesildeki uzantısıyla söze girip bakın ben bu filmi izledim gövde gösterilerine girişmek istemiyorum. Sonu kendinden tuhaf çağrılardan tutun kurumuş kuyusuna, kundak sevdasına değin ince ince detaylandırılmış, her katmanına bir başka inci gizlenmiş bir senaryosu var zaten Burning’in. Ben asıl elini değdirdiği her meseleyi etraflıca dallandırabilmesindeyim. Meziyetleri renk paletiyle, performanslarıyla, seyirciye yazdırdığı finaliyle de sınırlı değil. Patricia Highsmith’in adını verip ilişkilendirerek sürprizini bozmak istemediğim romanına göz kırpıp türler arası bir cambazlığa soyunuyor ayrıca. Ve inanın, yararlandığı her janra da bir o kadar hâkim. Bir tür aşk üçgenini izlemeye hazırlanmak, iki erkek bir kadın arasında oluşabilecek dinamiklerin yaratacağı friksiyonu beklemek Burning’e haksızlık olur. Çünkü sekiz senelik suskunluğunu bu metin için bozan Lee Chang-dong, satır aralarına saklanmış psikolojik tahavvüller, usluyu kudurtan güç dengesizlikleriyle sosyal bilincimizin karamsar ama realist bir tasvirini çıkarıyor ortaya. Kibirimizle, hasetimizle, öfkemizle, en aciz hislerimizle nasıl baş edemediğimizi de yüzümüze vuruyor. Sözel ve görsel minimalistliğinin vardığı yerde tüyler ürpertici, klişe tokatlayan bir sonuç saklı. Burning’i hiç kimsenin herhangi bir şekilde kodlamaya çalışmamasının ardında da bu kural tanımazlığının, keskin zekâsının payı büyük. Dolayısıyla kapanış jeneriği start aldığında siyah ekranda şaşkın ve hayran yüzümün yansımasını görmemi, az evvel bir şahesere en ön sıradan tanıklık ettim diyebilmemi doğal karışıyorum. Düzdüğüm methiyeler üzerimdeki sersemliği atıp kendime gelmeme yeterli oldu madem, şimdi 2018’in en iyi filmini izlemek üzere sizleri teşvik edeyim. Zevk çığlıklarınızı duymak için burada bekliyor olacağım.
Fesat Mukayese: Burning > Ahlat Ağacı

1 Comment

  1. Pingback: Ah-In Yoo in..  [Burning..]

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version