Yönetmen: Gary Ross | Oyuncular: Sandra Bullock, Cate Blanchett, Anne Hathaway, Mindy Kaling, Sarah Paulson, Awkwafina, Rihanna, Helena Bonham Carter, Richard Armitage, James Corden | Senaryo: Gary Ross (uyarlama), George Clayton Johnson, Jack Golden Russell (karakterler) | 110 dakika | Komedi, Aksiyon, Suç
Hollywood’un kaşesi yüksek erkek starlarını buluşturan Ocean serisinden sonra, hem gözümüze hem gönlümüze hitap edecek bir kadın versiyonunu görmeyi çok istiyorduk bu formatın. Havayı önceden koklayıp günün anlatılarını sağmak da Amerikan film endüstrisinin olmazsa olmazı olduğu için, 2018’e yetişti dişi Ocean kabilesi. Airbrush bütçesiyle kutsanmış Sandra Bullock ve Cate Blanchett hazretlerinin haricinde televizyondan çıkma Mindy Kaling ile Sarah Paulson, müzik listelerinin tanıdık simaları Rihanna ile Awkwafina, ana karakterlerden rol çalan Helena Bonham Carter ile Anne Hathaway’in de bulunduğu janjanlı bir kadrosu var Ocean’s 8 isimli koca cümbüşün. George Clooney ile kan bağı taşıyan esas kadınımızın şartlı tahliye sonucu, soluğu dışarıda aldığı gibi eski suç ortağının kapısını çalarak Met Gala’da gerçekleştirmeyi planladığı soygun için harekete geçmesiyle start alıyor film. Kalanı bolca yok artıklı, hafiften adrenalinle beslenen bir dizi olaylar zinciri. Bunun haricinde yedi artı birli macerada moda dünyasının tüm alımı çalımı kullanılarak sektörün tüketim odaklı, acımasız tarafı hunharca eleştirilmiş diyebilmeyi çok isterdim. Fakat eski nesil soygun filmlerinin matematiğiyle modern anlatım biçimlerini buluşturan Ocean serisinin boyundan büyük mesajlar verebilmek gibi bir kaygısı asla olmadı zaten. Aksine salt eğlence vaat ettiğinin bilinciyle çıktığı için yoluna, gelin ve yıldızlarla dolu kadromuzun tadını çıkarın diye bağırıyor sadece. Tabii bu rahat sindirimli paketin de yer yer daha gösterişli bir ziyafet sofrası kurduğunu görmek istemiyor değiliz seyirci olarak. Tamam, aktrislerden yana bir şikayetimiz yok. Ancak “Bakın bu adımların hepsini biz zaten daha önceden planlamıştık.” hızlı kurgusuna vardığı ana kadar sadece efsanevi bir mücevheratın ışıltısıyla yetinmeye çalışıyor. Kapılarını meşhur etkinlik düzenlenirken kamerayla ilk kez araladığımız Metropolitan Müzesi’nden bile tatmin etmekten çok uzak manzaralar sunuyor. Halbuki popüler kültürün tam ortasına düşmüşsün, her biri gay ilahı bir grup ikonla çalışıyorsun, vur bir güzel gösterişin dibine, değil mi? İki büklüm işlenen suçlarını mantık kuralları çerçevesinde değerlendirmeye bile almıyorum, dikkat edin. Tek arzum referanslarla dolu koca bir çöp konteynırını üzerime boşaltması. Ama Ocean’s 8 ne yapıyor? Basınla dalga geçiyor, herhangi bir düğüne giyilebilecek ihracat fazlası elbiseleri Met Gala’ya layık görüyor. Bu da yetmiyor, bu kadar kadını bir arada buldum deyip kameraya bakmadan göz kırpabileceği tonla mesele varken koştur koştur büyük finaline hazırlanıyor. Ben mi filmi izledim, film mi beni izledi sorgusu içerisinde tamamladım iki saatimi gözden geçirdiğimde bir tek Anne Hathaway’i ne kadar da özlemişiz diyebiliyorum. Oscar aldığı seneden beri endüstriye ve bilhassa izleyiciye küsen aktrisi keyif alarak oynadığı bir rolde izleyememiştik. Ocean’s 8 sağolsun, bu boşluk dolmuş oldu. Artık yankesici, banliyö annesi, genç hacker gibi klişe karakterlerine anlam kazandırabildiği, hiç olmadı üçüncü boyutlarını monte ettikleri devam filmlerinde buluşuruz. Belki o zaman filmin poster çocuklarına rol yazmayı hatırlarlar da denge bulunur. MVP: Zoolander 2 > Ocean’s 8