Yönetmen: Ava DuVernay | Oyuncular: Oprah Winfrey, Reese Witherspoon, Mindy Kaling, Storm Reid, Levi Miller, Deric McCabe, Chris Pine, Gugu Mbatha-Raw, Zach Galifianakis, Michael Pena, David Oyelowo, Andre Holland, Rowan Blanchard, Bellamy Young | Senaryo: Jennifer Lee, Jeff Stockwell (uyarlama), Madeleine L’Engle (roman) | 109 dakika | Fantastik, Macera, Aile
Barış elçisi, fırsat eşitliği sözcüsü, insanoğlunun yüzyıllardır beklediği mesih vb. şişirilmiş etiketlerle katkı sağlamak istediği meselelerden ziyade etrafındaki bolca evetçinin (≡ yes man) gazı sayesinde büyüttüğü egosuyla gündeme gelen Ava DuVernay, Hollywood’ta ters giden her şeyin ete kemiğe bürünmüş hâli olarak nitelendirilebilir. İyi bir biyografi olması, Martin Luther King’in mirasına ve ait olduğu cemiyete ihanet etmeden hikâyesini anlatması haricinde omuzlarda taşınmayı hak edecek ne yaptığını kimsenin çözemediği Selma sonrası, politik iklimden nemalanıp ekmeğine yağ çıkarmaya çalışan bir kadına evrildi DuVernay. Aslında bu durumu hoş karşılamak istiyorum. Berbat bir şarkıcı ve söz yazarı olmasına rağmen sırf demokrasi mitingine katılmadı diye bir ünlüyü yücelttiğimiz ülkede DuVernay’in faturasını kesmek bizim haddimize değil çünkü. Fakat katıksız ikiyüzlülüğü icra ettiği işleri değerlendirirken fikirlerimize de etkiyor ister istemez. Eli liberal medya tarafından soğuk sudan sıcak suya sokulmayan vizyonerin (?) A Wrinkle in Time isimli yeni filmi de herkese güzel bir tokat oldu. Büyük bir aceleyle uyanmış, daha doğrusu uyanıklaşmış müritlerini koluna takıp, kişisel bir dokunuş barındırmadan aynı adlı Afrofütürist çocuk kitabını beyazperdeye uyarlamış hanımefendi. En duygusal anların suyunu çıkara çıkara, dağılmış bir ailenin parçalarını toparlarken sadece hayal gücünün değil mantık sınırlarını da zorlayan, büyümüş de küçülmüş iki kardeşin peşi sıra sevginin, ebeveyn – evlat arasındaki ilişkinin ve (şok!) zamanın değerini anlatıyor. Buraya kadar bir pürüzden bahsetmek mümkün değil. Ne de olsa belli bir yaş aralığına hitap eden, pozitife meyilli her Disney prodüksiyonunda sevgiye saygıya teşvik ön koşul zaten. Mesele hem zihin hem de göz yoran kısmında. DuVernay’in filmi öğretici mesajlarını tek bir potada eritmeye çalışırken diyalog yazımında belediye tiyatrolarının çocuk oyunlarını aratmayacak bir kıvama geliyor. Nitekim o kadar maddi imkana rağmen setler ve kostümlerde de Hamdi Alkan’ın Aladdin bozması dizisini aratmayacak bir çiğlik, pespayelik mevcut. İşin garibi buna anlatımı ikinci plana atıp görsellere yoğunlaşmış bir kontekst içerisinde şahit oluyoruz. Araçlara bel bağlamış yönetmen her çekimin sonunda bunu post prodüksiyonda düzeltiriz dedi herhâlde. Yer aldığı projeleri tanıtırken bile kendini “beyaz bir kadın” olmasına rağmen nasıl yetiştirdiğinin altını sürekli çizen Reese Witherspoon ve kariyerinin tamamını olası siyasi atılımlara göre şekillendirmiş Oprah Winfrey’nin arasında da zaten dürüst bir söylemi olabileceğine inancımız tamamen yok oluyor. E ne kaldı ki geriye, üç beş pof pof bulutlu kare haricinde? Deyimler ve atasözleri sözlüğünden didaktik nasihatlara mı kanalım? Yoksa Chrisler’in en iyisi Pine’ın varlığıyla mı avunalım? Ama tabii olmasını istediğimiz kadar kötü diyerek çürük domates stoklarınızı tüketmenize yardımcı olamayacağım ne yazık ki. Sadece şu bir gerçek; DuVernay Türkiye’deki karşılığı Deniz Gamze Ergüven gibi yüksek ağaçların daha çok rüzgâr aldığına kendini inandırmış olsa da henüz bu iddiasını destekleyebileceği tek bir şey koyamadı önümüze. Kısmet yeni uyanıklıklarına artık. Beklemedeyiz! Fesat Mukayese: Sihirli Annem > A Wrinkle in Time