Eleştiri

Happy as Lazzaro

Yayınlandı

on

Yönetmen: Alice Rohrwacher | Oyuncular: Adriano Tardiolo, Alba Rohrwacher, Luca Chikovani, Agnese Graziani, Sergi Lopez, Natalino Balasso, Tommaso Ragno, Nicoletta Braschi | Senaryo: Alice Rohrwacher | 125 dakika | Drama

Kötü olacağının kokusunu yüz kilometre öteden aldığımız işleri bir kenara koyarsam Alice Rohrwacher’ın kısık ateşte pişen, (yerseniz) modern kapitalizm ve sosyal gerçekçilik çeşnili, Happy az Lazzaro isimli, çıldırtma eşiğindeki motivasyonsuz sayıklaması uzun zamandır izlediğim en vasat film olabilir. Cannes ziyaretlerinden ödülle dönmeyi bir âdet hâline getirmesi, ileride Altın Palmiye ile buluşabileceğinin habercisi aslında. Fakat rüyalarda buluşturan The Wonders’ı bu rustik sefillikten sonra ziyaret edecek motivasyonum da kalmadığı için, Lazzaro nezdinde Rohrwacher’ın olası başarılarına burun kıvırmaya meyilli gibiyim. Reel olamayacak kadar iyi, Sezercik görünüşlü azizlik mertebesinden bozma ana karakteriyle, ulus uyandıran, mağduriyet bazlı esasların kapısını tırmalıyor orijinal ismi Lazzaro felice olan bu yapım. İlk yarıyı kaplayan, bir saate yakın karakterleri keşif süreciyle seyircisini başka bir film izlediğine ikna ediyor önce Rohrwacher. Cennetten bozma bir manzara ve doğanın karşı konulmaz seslerine tezat hayatlar yaşayan işçilerle adaletsiz hiyerarşinin altını çizen toprak sahiplerinin gündelik yaşamları bir olay sonrası sekteye uğruyor. Kalanı da hepimizin bir ucundan parçası olduğumuz sömürü kültürüne dair ucuz ve bariz bir alay egzersizi. Kırılma noktasını açık ederek sürprizi de bozmak istemiyorum; ama 19. yüzyıl şartlarında walkman’in ne işi var gibi bir yerden şüphe yaratmaya çalışıp da bir anda Kınalı Yapıncak’tan beter bir pastoral vizyon ve kent vicdansızlığı kokteyline girişince zaten ite kaka tamamladığı mülkiyet uzun havasının da bir anlamı kalmıyor. Tabii hâkimiyetin çok yüksek olduğu sinematik bir vizyondan bahsediyoruz burada. Senaryoyu masadan çekecek olursak, tasavvur panosundaki bütün detayları perdeye taşımış Rohrwacher bir yönetmen olarak. Fakat süsü bol, şaşalı bir masaya oturup da marul yemek gibi bir şey Happy as Lazzaro. 16 mm ile fabrikasyon mobilyanın üzerine eskitme yapmış olması toplumun nasıl bir yolda ilerlediğine dair çok yetkin fikirler beyan edebildiği anlamını taşımıyor. Öyle ki salt iyiden, ama böyle lime lime etsen pembe simler akıtacak boynu bükük romantizm akımı iyiliğinden (yabancılar buna aziz, biz Yeşilçam diyoruz), taviz vermeyerek bakın diyor bu sömürü hep amansız ve zamansız. Din adamı kiliseden fakir diye atıyor, ezebileceğini gören atanamamış rehine vur kahpeye diye tekmeler savuruyor, zengini zaten hiç söylemiyorum. Öyle çiğ, öyle habis… Rohrwacher’ın senaryosu o kadar ham ki film üç boyutlu olsa suratımızı kesecek kağıdının köşeleri. Bir de tam orta yerine fabldan bozma bir kurt metaforu kondurulmuş tüyler ürpertecek, modern arthouse sinemanın Tumblr nesli tüketsin diye çalakalem savurduğu kahvehane peydahı entelektüel zırvalamalara benziyor. Yani tabii daha kibar davranmak mümkün böyle filmlere. Fakat benim fıtratımda bu uçuş uçuş, soyut kramplara yer yok. Hele ki göze ve kulağa hitap eden bütün hip tercihleri yapıp kendini kalabalıktan ayırdıktan sonra sarkmalardan çelenk yapmış filmini bir twist ile toparlamaya çalışmışken bu ikiyüzlülüğü nasıl alkışlayabilirim?
Fesat Mukayese: Dudaktan Kalbe > Happy as Lazzaro

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version