Bizim coğrafyanın en büyük Hirokazu Koreeda sevdalılarından biri olarak Shoplifters’ın aldığı Altın Palmiye sonrası nasıl heyecan duyduğumu ve filmi ne kadar merak ettiğimi tahmin etmişsinizdir. Filmekimi bünyesinde gerçekleştirdiğimiz buluşmada da büyük bir hayal kırıklığı yaşamamış olmanın verdiği mutlulukla karşınızdayım. Yalnız birkaç “ama” sıralamadan da edemeyeceğim. Disfonksiyonellik sebepleri filmin sürprizi olarak saklanan enteresan bir aile var Shoplifters’ta. Dünyada zengin ile fakir arasındaki uçurumun ne kadar derinleştiğini ispat edercesine işçi sınıfına mensup bireyleriyle yaşam savaşı veren bu insanlar, bir de aralarına komşularının ihmal edilen kız çocuğunu alıp hayatta kalma mücadelelerinin ölçeğini büyütüyor. Kafanızda doğru canlandırabilmek gerekirse biraz Shameless’ın Gallagherlar’ı, biraz da Gülen Gözler’in sabun köpüklü konağı. Her an Vecihi planörüyle eve girebilirmiş, Frank ölmüş akrabasının emeklilik maaşıyla kapıda belirebilirmiş gibi bir durum. Şimdi… Bu aile hissiyatının her türlüsünü tattık Koreeda sinemasında. Still Walking ile geçmişin hesabını çıkardık, After the Storm’da kırılan parçaları tamir etmeye çalıştık. Shoplifters ise her şey kan bağı mı sorusuyla çalıyor sazını. Kader ortaklığı, daha doğrusu kadersizlik de bir bağ yaratmaz mı diye irdeliyor. Yalnız filmin ilk üç çeyreğinde suallerini dolaylı yoldan yöneltmiş. Ne devlet karşısında ama hakim bey diye mızırdanan bireyler var, ne de bu ahenkli dursa da tam anlamıyla bağdaştıramadığımız insanların sırlarını açık eden bir an. Olabildiğince doğal bir manzara çiziyor. Evin çocuğu yeni kardeşinin gördüğü ilgiyi kıskanıyor, baba sakatlanınca iş evin kadınlarına düşüyor, ailenin en yaşlı bireyi bile eve ekmek getirebilmek adına dolandırıcılıkta yeni açılımlar yapıyor. Şirazenin yer değiştirdiği son çeyrekte ise daha önce ikinci plana atılan öyküyle tüm bilinmezleri gün ışığına çıkarıp toplumsal değerlerimizi sorgulamaya alıyor. Beni rahatsız eden kısım da tam olarak burası aslında. Koreeda’nın portrelerini natürel tonlarla boyamasına o kadar alışmışım ki seyirciyi hazırlıksız yakalamak isteyen ve gözyaşını daha yapay bir şekilde sağmaya çalışan değişimlerden pek hoşnut kalmadım. Bilhassa filmin merkezindeki çiftin geçmişiyle ilgili gerçek, çok çabuk geçiştiriliyor olsa da, ana hikâyeye herhangi bir katkıda bulunmadığından dikkatimizi dağıttığıyla kalıyor. Sanki yönetmenin, belki istemsiz bir şekilde, ikiye ayırdığı filminin parçaları arasında gözle görülebilir bir iletişimsizlik mevcut. Başka insanlar tarafından yazılmış ya da yönetilmiş hissiyatı uyandıran tezattan sonra da hızlıca sıvasını çekip köşesine çekiliyor Koreeda. Yalnız filmin başka izleyiciler üzerinde yarattığı etkiye itirazım yok. Yeşilçam’dan alışık olduğumuz hakiki melodram, uluslararası sinemada nadiren sulandırılmadan servis ediliyor. Shoplifters da sayılı örneklerden biri olarak tarihteki yerini almış. Bu başarısında elbette oyuncu kadrosunun da payı epeyce büyük. Yakın tarihte kaybettiğimiz Kirin Kiki, komedi zamanlamasıyla tüm ilgiyi üzerine çekiyor olsa da ben alkışlarımı Sakura Andô’ya ayıracağım. Mübalağadan kaçındığı performansı, filmin kolaya kaçtığı anları bile tahammül edilebilir kılıyor ne de olsa. Fesat Mukayese: Nobuyo Shibata > Fiona Gallagher