Yönetmen: Sara Colangelo | Oyuncular: Maggie Gyllenhaal, Parker Sevak, Michael Chernus, Gael Garcia Bernal, Anna Baryshnikov, Ajay Naidu, Rosa Salazar, Sam Jules, Daisy Tahan, Samrat Chakrabarti | Senaryo: Sara Colangelo | 96 dakika | Drama
Film izleme rutinimin yazma eylemini içeren parçasından zevk almaya daha yeni başladım sayılır. Hâlâ da pişmek için uzun bir yolum olduğuna can-ı gönülden inanıyorum. Fakat daha önce varlığını hiç hissetmediğim, artık bir filmi tamamladıktan sonra hemen klavye başına geçme isteği diye bir şey varmış, onunla tanıştım. Bu da pratik yapa yapa kendini eskiye göre daha iyi ifade edebildiğini fark etmekle alakalı olsa gerek. Neyse, ben dün tüketip hakkında çabucak bir şeyler karalamak istediğim The Kindergarten Teacher’a geleyim. Maggie Gyllenhaal’un özgeçmişine bir muazzam performans daha eklediği Netflix filmi, hayatının monotonluğundan bıkıp şiirle alakalı bir derse yazılan iki çocuk annesi anaokul öğretmenini konu alıyor. Mesajı da bu kadının sınıfında öğrenci olarak bulunan bir velette saklı. Kalıplaşmış eğitim sisteminin çocukların yeteneklerini köreltmesi, sosyallik nâmına heteronormatif uğraşlarla heba edilen bıdıklar vesaire vesaire… Ama ben bambaşka bir noktaya tutuldum. The Kindergarten Teacher, sanatla ilgilenen bireylerin ikiyüzlülüğüyle ilgili çok yerinde ve zamanlı (en azından benim için) cümleler kuruyor. Kendi gösterişçi evrenimizde beğenilerimizi sübjektif standartlarımıza göre değil, dışarıya sunduğumuz camekanda nasıl durduğuna göre ayarladığımızı itiraf eder nitelikte bir ifşa var burada. Öyle ki filmin esas karakteriyle kızı arasında geçen diyalog sırasında ergenismusun kendini ne zannediyorsun diye elini beline dayayan tavrı nasıl toplumun baskıladığı normlar yüzünden karakterlerimizin ve entelektüel kimliğimizin erozyona uğradığı üzerinden yorumlanabilecekse, aynı şekilde bu kızcağızın anlık patlamasını sanatla ilgilenen kasıntı maskelilerin hak ettiği tokatla buluşması olarak da görmek mümkün. Bir taraftan diyorum ki, kendini yetiştirmek adına yapılan fikirsel aydınlanma eyleminin iyisi kötüsü olmaz. Ama diğer taraftan da bu kurumlanan hâlimizi beş yaşındaki çocuğun yazdığı şiirlere başyapıt muamelesi gösteren koca koca adamlarla tiye almasına sımsıkı sarılmak istiyorum. Biraz kendin pişir, kendin ye filmi yani The Kindergarten Teacher. Bünyesinde barındırdığı çok anlamlı hazineye isim koymak size kalmış. Ben hatta, “Beautiful enough for me.” üzerinden kasılabilecek türlü Tumblr nesli aforizmalarının çok zeki bir senarist tarafından organize edilmiş bir tuzak olduğuna dahi inandırdım kendimi. Finalindeki kanımızı dondurması gereken teslim oluş o kimselerin dokunmasını istemediğimiz, kendine kendine atanmış şarlatan egomuza bir isim kondurarak, dolduramadığımız boşluğa yankı yapacak acı bir kahkaha bırakıyor. Varsın, parmaklarının ucunda yürüyerek bir şiir tutkusunun edebiyatı yapılsın. Ben The Kindergarten Teacher’ı rezil rüsva ettiği insanlar üzerinden görmeye devam edeceğim. Bilhassa Gyllenhaal’un filmin miniğini peşinden sürüklediği o Şiir Kulübü gecesi bile taş atıp kolunu yormadan dört başı mamur bir gözlemin üstüne konuyor. Festival haftasında sosyal medyaya düşen dehşet verici reaksiyonların yarattığı manzarayla boğulurken izlemem de benim kazancım galiba. Biliyorsunuz, 28 yılımı mizah başlığı altında konu komşuyu yargılamaya ayırmış bir izleyiciyim. Benim ahlaki çıkmazım da bu takıntımın kölesi işte. Fesat Mukayese: The Kindergarten Teacher > Ahlat Ağacı (Bu karşılaştırmanın sonunu getiremeyeceğim ben bu yıl.)