Yönetmen: David Yates | Oyuncular: Eddie Redmayne, Katherine Waterston, Dan Fogler, Alison Sudol, Ezra Miller, Zoë Kravitz, Callum Turner, Claudia Kim, William Nadylam, Kevin Guthrie, Jude Law, Johnny Depp | Senaryo: J.K. Rowling | 134 dakika | Fantastik, Aksiyon
Çocukluk yıllarının en karanlık dönemlerini, kafasını J.K. Rowling’in kitaplarına gömerek geçirmiş biri olarak Harry Potter evreninin beni ne kadar mutlu ettiğini kelimelerle ifade edebilmem mümkün. Hogwarts’tan tek bir kare görmek, John Williams’ın bacak kadar bir veleti sihir yapabileceğine inandıran efsanevi melodisi veya sosyal medyayı hareketli reaksiyon fotoğraflarıyla ele geçiren hayranlara rastlamak bile yetiyor. Dolayısıyla Fantastic Beasts ile, her ayrıntısını bilmesek de fazlasıyla aşina olduğumuz evrene geri dönüyor olmamızı “ticari kaygılar” üzerinden yorumlayamıyorum. Varsın beş, hatta on film çekilsin. Ama canım Rowling, acaba bu filmin senaryosunu yarım saatte yazdım diye ortalıklarda dolaşmasan mı? Biraz belli oluyor da… The Crimes of Grindelwald isimli devam filmi ile ilgili söylenebilecek tek bir şey var aslında: Kafası oldukça karışık. Yüz sayfalık hikâyeyi (The Hobbit) üç filme böldüğü için taşlamaktan beter ettiğimiz Peter Jackson’dan sonra Rowling iltimas geçilmeyi neden hak ediyor diye düşünüyorum. Çünkü serinin ikinci ayağı tamamı kolajen madde ile bezenmiş, içerisinde sonuç veren tek bir serüven dahi mevcut değil. Âdeta kalemiyle aşk yaşadığımız yazarın iyi kitaplarından birindeki 200 sayfayı geçmeyen gelişme bölümü tadında. Ve bu evolüsyon tek bir filme yayılmış, haricinde ne bir ön deyi ne de hakkı verilmiş bir final planlanmış. Örnek vermek gerek ise, Ezra Miller tarafından canlandırılan Credence’ın öyküdeki bel kemiği olmasına rağmen iki buçuk saatin sonunda başladığı noktadan bir adım öteye gidememesi ve çoktan tahmin ettiğimiz twist ile ihya edilmeye çalışılmasından başlayabiliriz. Bu da yetmezmiş gibi eğer biz baş kaldırmazsak Yahudi Soykırımı kapıda gibi bir hadsizliğe girişiyor The Crimes of Grindelwald. Uçurumun kenarında kollarını açıp sert betona kafa üstü serbest düşüş yapma hevesi de diyebilirsiniz buna. Bitti mi? Bitmedi. Malum, Rowling’in sosyal medyadaki imtihanı ve Johnny Depp’in kadroya alınması sonrası aşırı İngiliz olmaktan gelen, o hiçbir davada taraf olmamaya özen gösterişi çok eleştirilir oldu. Filmde bu sebeple, imaj azıcık toparlansın diye birkaç karakter Anglosakson olmayan oyunculara emanet edilmiş. Aynı motivasyonla harekete geçilerek, Dumbledore’un cinsel kimliğiyle ilgili ufak ipuçları verme hevesi de var. Yalnız burası çok daha korkunç bir belirsizlikle geçiştirilmiş. Ben Film Twitter’ın tam ortasında ikamet ettiğim, sinema sevdamdan sebep ima edilenleri anlamış olsam da filmi birlikte izlediğim, “ortalama izleyici” olarak nitelendirilebilecek arkadaşlarımın Dumbledore ile Grindelwald arasındaki münasebeti anlamadıklarını gördüm. Ve suç ne yazık ki tamamen senaryonun. “Arkadaştan da öteydik.” ve baştan savma bir kan yemininden fazlasını hak ettiğimizi düşünüyorum. Rowling, sihirin baş kahraman olduğu dünyaya doksanlı yılların sonunda davet etti bizi. Ama artık devir değişti ve bilhassa görsel anlatıcılığın temelinde liberal bir eşitlik duygusu aranıyor. Fantastic Beasts: The Crimes of Grindelwald’ın keşmekeşi haricinde bir de böylesine bariz bir noksana sahip olması acı. Düşünün, henüz yerli dizi edasında herkesi birbirine aşık etme, çift eyleme yersizliğine gelemedim. Neyse kusurların bini bir para diyerek sonlandırayım ben şikâyetlerimi. En azından bir sonraki instalasyonda yolumuzun Yasak Orman’dan geçeceğinin sinyallerini aldık. Hadi şimdi minnet dansına! Fesat Mukayese: Trolls > Fantastic Beasts: The Crimes of Grindelwald