Eleştiri

Colette

Yayınlandı

on

Yönetmen: Wash Westmoreland | Oyuncular: Keira Knightley, Dominic West, Eleanor Tomlinson, Aiysha Hart, Fiona Shaw, Denise Gough, Robert Pugh, Rebecca Root, Jake Graf, Julian Wadham, Polina Litvak, Caroline Boulton | Senaryo: Richard Glatzer, Rebecca Lenkiewicz, Wash Westmoreland | 111 dakika | Biyografi, Drama, Tarih

Şöhrete kavuştuğu 2005’ten bu yana kostümlü dramaların güçlü, kendinden emin, hür kadını olarak iş gören Keira Knightley, sanat hayatının bilmem kaçıncı yılında da yine kostümlü dramalarda güçlü, kendinden emin, hür kadınları oynamaya devam ediyor. Korselerin efendisi olarak nitelendirilebilecek aktris, bu sefer Big Eyes’ta önsözünü aldığımız türden bir cinsiyet ve eşitlik savaşının en çirkin perdesini mesken bellemiş Colette ile karşımızda. 20. yüzyıla damgasını vuran Fransız feminist ikonu, ünlü yazar Sidonie-Gabrielle Colette hakkında çok şey biliyormuş gibi davranmamın bir manası yok. Kendini atayan ve önemli addeden her Hollywood filminde olduğu gibi, tekrar aynı yollardan geçen, üstüne üstlük kadın hareketi bilincine sahip biriyle tanışma fırsatı veren bir yapım var bu sefer elimizde. Ataerkil toplumun geri plana atmaya doyamadığı bir başka kadın olarak, o da Paris’teki entelijansın içerisinde daha orta yolcu gözüken eşinin gölgesinde yaşamak mecburiyetinde kalmış ve kendi kaleminden çıkma eserleri göğsünü gere gere “Ben yazdım.” diye sahiplenememiş. İşte en son ağzından Still Alice isimli bir başka kadın hikâyesini dinlediğimiz Wash Westmoreland ve Richard Glatzer ikilisi, bir kez daha günün anlatılarını sonuna kadar sağmaya çalışıyor. Bu sefer partneri Glatzer’ı kaybetmiş olması sebebiyle Westmoreland’in öyküye daha duygusal bir yaklaşımda bulunduğunu da söylemek isterdim. Fakat filmden insanca bir duygu bulmakta epey güçlük çektim. Kimseyi tatmin edemeyecek kontrastlarda, daha evvel binlerce defa tekrarlanmış mesajları aynı sıkıcı servisle ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyor. İlgiyi ayakta tutan da anlatım biçimi ya da Knightley’nin performansı sanılmasın. Aksine Colette’in sonunu getirebilmemize tek sebep, gerçekten de anlatılan kadının enteresan bir hayat sürmüş olması. Bir hikâye anlatıcısı olarak Westmoreland zaten taş üstüne taş koymakla pek ilgilenmemiş. Öyle ki Colette hanımefendinin queer kimliğinin açtığı uçsuz bucaksız evrene bile temkinli ve ilgisiz yaklaşmış. Bunu da öyküden çıkarınca geriye 14 yıllık esaretin lineer isyanları kalıyor sadece. Dominic West birkaç replik eziyor, abartısız ama ayrıntılarıyla öne çıkan kostümler sürekli değişiyor, loş ışıklandırmalar, ekrandan burnunuzu kaşındıran ahşap kokusu derken bir de bakmışsınız yine belle époque yağlana yağlana finali etmişiz. Artık toplumun cinsiyetçiliğine modern bakışlar atarken meselenin köküne ve biz nerede yanlış yaptık kısmına dönülmesine pek itirazım yok. Ancak Westmoreland’in benzerlerinden ayrılmasın diye kasıtlı olarak sıradanlaştırdığı filmi sürekli aynı iskelet anlatıdan isim değiştirip vizyona fırlatılan franchise filmlerini andırıyor. Tabii burada görsel oyunlar, inanılmaz ses efektleri, illüzyonun bir parçasına dönüşmüş prostetik makyajlar yok. Onun yerine Keira Knightley’nin jilet gibi kesen elmacık ve çene kemikleri, Dominic West’in üflesek düşecek takma sakalı boşluğa konuşsak daha çok yer yanar dedirten zımni bir düşünce var. Aman ben bir daha almayayım, alana da hiç mâni olmayayım.
Fesat Mukayese: Kınalı Kar > Colette

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version