Eleştiri

4 Film 400 Kelime (Tembelin Günlüğü V3.3)

Yayınlandı

on

Aynı şeyleri tekrarlamayayım artık, ne dersiniz? Evet, izlediğim her film hakkında fikir beyan etmeyi seviyorum. Evet, blog benim için bir ajanda gibi. Evet, bazı filmleri uzun uzun yazasım gelmiyor. Evet, bu seri Tembelin Günlüğü’nün devamı. Oldu mu? Hadi o zaman, kendimi daha az sansürlediğim, her film hakkında 100 kelimelik konuştuğum yazıma geçelim.

THE CAKEMAKER
İsrail’in Oscar aday adayı The Cakemaker, Almanya’ya her gelişinde pastaneci sevgilisi ile eşcinselliğini doyasıya yaşayan Yahudi bir adamı konu alıyor. Ardından bu adamcağız elem bir kazada can veriyor ve sevgilisi yarım kalan aşkının bıraktığı tahribatı onarmak için adamın karısına ulaşmak üzere Kudüs’e doğru yola çıkıyor. Daha fazlasını anlatmayayım. Zaten tipik bir melodram olduğunu hissettirebilmişimdir şu iki cümlede diye düşünüyorum. Fakat melodram dediysek de hakkını verebilen, queer soslu, dört başı mamur bir iş sanılmasın. Aksine öyküsünün benzerlerinde sıklıkça rastladığımız bütün klişeleri teker teker ziyaret eden, bilhassa ikinci yarısında kendi kendini yönetmeye terk edilmiş bir film var karşımızda. Yahu, şu pazarda adam ağzı görmemiş sinemacıların eşcinsel erkekleri her duygusal çöküşlerinde cinsel kimliğini unutacak kadar şuursuz yapmasına da izin vermesek mi acaba? Nerede benim güçlü lubunyalarım, nerede? [C+]

COLDPLAY: A HEAD FULL OF DREAMS
Benim için sinemadan önce müziğin olduğunu bilenler, şimdilerde kimsenin bahsini etmediği o hayatımda Coldplay’in büyük bir yeri olduğunu hatırlıyordur herhâlde. Neyse, her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsanız size selamım olsun eski Umur’u bilenler görenler. Biz konumuza dönelim. İşte bu hayranlığım yüzünden, muhtemelen o zaman aralığında izlemiş olsam dünyamı derinden sarsacak Coldplay: A Head Full of Dreams’e yarım ağız tepki vermiş olmama şaşkınım. Bir; grubun tam yeri tam zamanı diye öykülerini anlatma sebebi kariyerlerinin başından beri gelmek istediği noktaya varmış olmalarıymış ama bence müziklerinin yorgun düştüğü noktadalar. İki; lineer anlatısında renk niyetine grup haricinde birilerinin yorumlarını duymaya çok ihtiyaç duyduğum için bulamayınca kuru kaldı bu safsata. Ne yapıyoruz o zaman? Kulaklarımızın pasının silindiğine şükrederek önümüzdeki maçlara bakıyoruz. Eski şarkıları dinler, avunuruz. [B-]

A SIMPLE FAVOR
Gösterime girdiği dönemde, özellikle Blake Lively’nin gardırobu sebebiyle sıkça konuşulan ve hatta 2018’in eli yüzü düzgün ana akım işleri arasında sıkça adı anılan A Simple Favor iyi bir fikri kısa sürede çarçur eden o korkunç Hollywood projelerinden. Yani şimdi elinde ayakları yere sapasağlam basan, dişiyle et koparacak kuvvette iki kadın var, doğru muyum? Sen bu kadınların erkek egemen bir dünyada kendi kurallarını koyarak oynayabileceğine de inanıyor ve destekliyorsun hatta. Peki en nihayetinde işi penis savaşına dönüştüren, twist üstüne twist parçalayan ekonominde ilk yarıda inşa etmeye çalıştığın imajı niye ateşe veriyorsun ki? Kostüme, setlere, abartılı performanslara kanmaya bile razıydım ben hâlbuki. Zorlama Youtube şovu, Lively ile rol arkadaşı Anna Kendrick arasındaki kötü yazılmış diyaloglar… Yine de inkâr etmeyeceğim tabii ilgimi ayakta tutmayı başardığını. Gözlerimi pek çok kez devirsem de çakma Gone Girl hedefin işe yarıyor. [C+]

QUINCY
Bir müzik belgeseli de Quincy Jones’dan. Yaşayan efsanenin ne kadar önemli bir yetenek olduğunun altını çizen film bizzat kızı, aynı zamanda aktris, Rashida Jones tarafından yönetilmiş. Dolayısıyla kız çocuğundan babasına aşk mektubu gibi bir hava mevcut. Özel hayatındaki başarısızlıklarını olabildiğince göz ardı ederek müzik sahnesinde imza attığı, büyük önem taşıyan prodüksiyonlara vakit harcıyor. Gerçi bugünkü hastalığını da dahil edip Quincy Jones’u biraz insanlaştırmaya çalışmışlar ama pek işe yaramamış. Benim sıkıntım tabii ki de kişiselliğinde. Belgesellerde fazla öznel kalan, minik dünyasının dışına çıkamayan anlatılar için vaktimi harcamaktan pek hoşlanmıyorum. Bu Netflix damgalı projeye de benzer bir reaksiyon verdim. Yalnız Quincy beyefendinin kariyerine ilgi duyanlar için altın madeni gibi bir anekdot yığını var. En azından onlara önerebilirim diye düşünüyorum. [C]

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version