Eleştiri

Mid90s

Yayınlandı

on

Yönetmen: Jonah Hill | Oyuncular: Sunny Suljic, Katherine Waterston, Lucas Hedges, Gio Galicia, Na-kel Smith, Olan Prenatt, Ryder McLaughlin, Alexa Demie | Senaryo: Jonah Hill | 85 dakika | Drama, Komedi

Dünya tarafından hâlâ çok ciddiye alınmıyor olsa da koltuğunun altına iki Oscar adaylığı sığdıran Jonah Hill, A24 destekli tutku projesi Mid90s’de ilk kez kamera arkasına geçiyor ve yönetmenliğe soyunuyor. Los Angeles’ın o sevimsiz yarısında, ağabeyinin terör estirdiği ev hayatında bir şekilde ayakta kalan, başkalarından görerek sahiplendiği zevklerinin kölesi olan küçük bir çocuğun büyüme öyküsü var elinde Hill’in. Dinlediği müzikler, arkadaş çevresi, motivasyonları arasına yerleştirdiği eylemler bile etrafında görüp de özendiği, büyüklerinden ya da ona “havalı” gelen bireylerden miras. Hepimizin hormonlarımızla savaş verdiği dönemden, kağıt üzerindeki çıkış noktalarına bakacak olursanız, epeyce samimi bir hikâye kısacası. Oturmayan karakterlerimizin, olduğumuzdan daha büyük gözükmek, konuşmak ve yaşamak için mücadele verdiğimiz ergenliğin güncesi. Ancak uygulamadaki pürüzler öylesine fazla ki bu masum başlangıcın gücünü daha ileriye taşıyamıyor Hill. Her şeyden evvel, iyi bir gözlemci olamıyor. Banliyöye konuşladığı anlatısında parlak durmayan anekdotlardan koleksiyon yapmış. Hiçbir amaca bağlayamadığınız fiillerle ufacık çocuklar oradan oraya koşuşturuyor. Yaş farkı gözetilmeden, haddinden fazla grafikleşen ilk cinsel deneyim yerine garip hislerle baş edemediğimiz o toyluğun yarattığı gerginliği anlatsın istiyorsunuz. Ama ona bile yeltenmiyor. Yapayım bitsin, göstereyim ve bir sonraki sahneye geçelim mantığı hâkim Mid90s’in tamamında. Öyle ki film 90. dakikayı göremeden sonlanıyor. İşin enteresan tarafı bir buçuk saatin altındaki süresine rağmen seyircisine üç saat boyunca eziyet etmiş gibi bir hissiyat yaratması. Boşluğun ritmiyle kafayı bozanların, Tumblr’da aynı manasız hareketli resimin binlerce kez önüne düşmesine rahatsız olmayanların oyuncağı gibi bir yerde. Gerçi öyle görsel hatıralar yaratamayacak kadar da motomot kadrajların kurbanı olmuş. Biraz da şu var sanırım; Jonah Hill filminin doksanlar hakkında olmasının yeterli geleceğini düşünmüş. Zannediyorum kendi çocukluğundan kalma hatıraları da bir araya getirme isteğiyle çıkmış yola. Ancak parçalar birbirinden öylesine kopuk ki projesinin ilhamları arasında yer alan Boyhood’un organikliğini asla yakalayamıyor. Üstelik şiddet ve cinsellikle ilgili de ham olma tercihinin kötü anlamda izleyicisini gerdiğini düşünüyorum. Bunu göstermesi doğru muydu diye düşünüp tartmaktan her türlü tempo problemini tattıran belgeselimsinin kalanına odaklanmakta güçlük yaşadım. Bir de o hakikati yakalayabilmek namına dönemin eril ve faşist diline dönüş var ki, oralara hiç girmiyorum. Daha doğrusu, Hill’in henüz dilediğini yapabilecek hakkı bir anlatıcı olarak elde ettiğine inanmadığımdan, ilk denemesinde intihara kalkışmasını anlamlandıramıyorum. Tabii dörde üç ekranda veletlerin pateni, kaykayı asfalt kokulu pistlerde sürdüğünü görmek ve aralarındaki boş muhabbetlere tanıklık etmek istiyorsanız kapılar açık. Trent Reznor ve Atticus Ross’ın besteleri haricinde heyecan verici bir şey barındırmayan Mid90s’in tek bir coğrafyaya yoğunlaşması da evrenselliğinden alıp götürdüğü için sadece Amerikan kültürüne gereğinden fazla özenenlere önereyim ve bitsin bu çile. Biz de doksanlıyız ama abartmıyoruz sayın Hill. Biraz sakin olalım, lütfen.
Fesat Mukayese: Ajlan & Mine > Mid90s

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version