Eleştiri

Leaving Neverland

Yayınlandı

on

Yönetmen: Dan Reed | 236 dakika | Belgesel | HBO

Nereden başlasam da gaza gelmeden fikirlerimi ifade etsem bilemiyorum. Öncelikle sanatı sanatçıdan ayırmak gibi bir derdim olmadığını söylemek en mantıklı başlangıç olacak galiba. Değil pop sahnesinde devrim yaratması, sil baştan müziği keşfetmiş olsa fark etmeyecek bir gerçekle yüz yüzeyiz çünkü. Michael Jackson geçmişindeki travmaları, gerçek bir çocukluk yaşayamamış olması ve daha çok küçük yaşta şöhret kavramının ortasına bırakılması sebebiyle hayranları tarafından “farklı” bir adam olarak dünyaya yedirilmeye çalışılan bir çocuk tacizcisi, artık bunu kabul etmek gerek. Kendisinden yirmi yaş küçük, neyin ne olduğunun bilincinde olamayacak çocuklarla aynı yatakta uyumak isteyen ve birinden sıkılıp diğerine geçtiği sırada istisnasız hepsini fiziksel ya da mental olarak istismar eden koca bir pislik, tabir-i caizse. Bunun tartışmaya açık hiçbir tarafı yok. Yalnız Leaving Neverland’in amacı suratını gördükçe iğrendiren, kariyerinin büyük bir kısmı çocuklarla alakalı skandallarla dolu olmasına rağmen aptalca argümanlarla savunulan, taciz meselesinde tüm hayatlarına etki edecek travmatik deneyimlere maruz kalmış tarafları dinlemektense tek bir röpörtajını izlediğiniz anda bir şeylerin ters olduğunu anladığınız sözde popun kralını devirmek değil. Burada şan, şöhret ve daha da önemlisi güçlü pozisyonlardaki predatörlerin, gözleri konumu ile kamaşmış çevresindeki masum insanları nasıl suistimal ettiğini de gösteriyor. Sadece Michael, onlarca çocuğun kabusuna dönüşmüş Neverland ve cenazesiyle birlikte (en azından benim için) toprağı boylayan kariyerine göz atmıyor yani film. Suçlunun tek bir kişi olmadığının altını çizip ailelerinin ifadesini alıyor ve bundan neredeyse 25-30 yıl önce gerçekleşen olayların birer yetişkin olarak bu insanlara ne şekillerde tesir ettiğinin muhasebesini yapıyor. Dümdüz, sansürsüz bir biçimle bugüne kadar hep susturulmuş, para için bunların yapıldığına cahil MJ hayranlarının da ikna edildiği kısmını dinletmeye odaklanıyor. Ancak dört saatlik dökümantasyonun herhangi bir duygusal manipülasyona yeltenmeden hakikati önümüze koyuşunun haricinde de midemin almadığı bir sosyal deneye şahit oluyoruz hep birlikte. Sundance’te iki kıytırık şarkı için bu pedofile körü körüne bağlanmış insanların prömiyer sonrası Leaving Neverland’e sinirlenmesi, takipçilerinin sosyal medyadaki mantık sınırlarını zorlayan savunma biçimleri, filmin sinema platformlarında saldırıya uğrayarak düşük notlarla sanki olanlar bir anda uçup gidecekmiş gibi davranılması… İnanılır gibi değil. Bana ülkemin 2002’den beri içerisinde bulunduğu siyasi durumu da hatırlatıyor bu birazcık. Cehaletin karanlığı öylesine büyük ki at gözlüğü artık kafalarına yapışmış, ne anlatsanız o zamklı artık, çıkmayacak. Hele ki Wade Robson’ın henüz 22 yaşındayken, serinin ikinci parçasında da açıklandığı üzere, oldukça kompleks baskılar altında verdiği ifadenin gün yüzüne çıkarılması ve aradaki çelişkiden bahsedilmesi… İnanamıyorum. Böyle anlarda insanlığa inancımı kaybediyorum işte. Kurbanı kurban olduğu için değil, ona zulmedenin kimliğine göre dinliyor olmanız da yerinde yeller esen vicdanınızla sizin aranızda, ben artık karışmayacağım. Bir film/TV değerlendirmesi formatına dönecek olursak… Burada görsel ifade biçiminin çok ötesinde bir ifşa var. Dediğim gibi muhattabı sadece Michael Jackson da değil, içerisinde bulunduğumuz iklimde her gün bir yenisini duyduğumuz, geldiği yeri kötü amaçlar için kullanan herkesi de içine almış bir anlatı. Dolayısıyla puanımı tekniğine değil, hissiyatına ve ölçeğine vermek en mantıklısı gibi geliyor bana. Sayılarının giderek azaldığı, hayattaki yetersizliklerini çocuğu, yetişkini, kadını, erkeği fark etmeksizin günahsız insanlardan çıkaran avcıların cezasız kalmaması dileğiyle.

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version