Pride Boy

#PrideBoy: Je, tu, il, elle

Yayınlandı

on

Yönetmen: Chantal Akerman | Oyuncular: Chantal Akerman, Niels Arestrup, Claire Wauthion | Senaryo: Chantal Akerman, Eric de Kuyper, Paul Paquay | 86 dakika | Drama

Bence iyi bir sinema sevdalısı olmanın yolu bir noktadan itibaren zamanının ne kadar değerli olduğunu ve dolayısıyla beğenmeyeceğini bildiğin filmlerin başına oturmanın hiç kimseye yararı olmayacağından bilmekten geçiyor. Adını, özür dileyerek, vefatından sonra öğrendiğim ve bıraktığı mirasla tanışma fırsatı yaratamadığım Chantal Akerman’ın dünyasının da benim bulunduğum gezegenden epey uzakta olduğunu anlamam için Pride Boy’u beklemem gerekiyormuş demek ki. Birbirinden uzun çekimlerin ev sahibi, sessizlik ile durgunluğun arka bahçesinde türkülerini söyleyen Je, tu, il, elle sayesinde bir kez daha başına oturduğum hikâyelerden ne beklediğimi hatırladım. O yüzden bu yazıyı bir inceleme olarak değil de Umur’un zaman içerisinde kat ettiği yol ile yıldızı barışmadıklarına haddini bilerek yaklaşımının bir egzersizi gibi yaklaşmanızı rica ediyorum. BFI tarafından anlı şanlı Tüm Zamanların En İyi 30 LGBTQ+ Filmi listesine alınmış bu yapımın kuirliği finaldeki kasıtlı olarak ham bırakılmış sevişme sahnesinden geliyor. Haricinde var olduğu iddia edilen feminist manifestoyu sütten beyaz duvarların ardında, yatağa iyi geçirilmemiş çarşafta ve saatlerce süren şeker yeme sahnesinde aradıysam da bulamadım. Belki, biraz kendimi zorlayarak bir okumaya girişeceksem, sizin koştuğunuz hiçbir normu kabul etmiyorum ve kafama göre yaşıyorumculuğu üzerinden bahsi geçen kadın hareketine ulaşılabilir. Sadece bedenini istediği şekilde gösteren ve biçime sokan kadınlarla da sınırlı kalmayıp kurgu masasındaki motivasyonlarına da enjekte etmiş zaten başkaldırısını. Akerman’ın seyircisiyle arasına bile duvar örmeye çalışması ise benim için tam anlamıyla kopma noktası oldu. Çünkü film bilinçli bir şekilde sizi omuzlarınızdan tutup yere fırlattıktan sonra parmaklıkların arasından içeri sızma ihtiyacı hissedeceğim bir anlatı bulmakta epey güçlük çektim ben açıkçası. Kendi kuyruğumu kovalamak yerine Akerman’ı bir dostlar meclisinde üç dakikada özetleyebileceği meseleyi 90 dakikaya yayamazken bırakıp kaçtım. İşin kötüsü bugüne kadar yaptığı işlere elimi değdirmediğim için bu tatsız başlangıç var olan bütün hevesimi de alıp götürdü. Hâlbuki pozitif mesajlarla kadın yönetmenleri başımızın üstünde taşıyorduk şurada. Niye tadımız kaçtı ki? Neyse, kendime koyduğum kelime sınırını dahi görmeye çalışmayacağım. Sevenlerine sevgilerimle…
Fesat Mukayese: Soğuk duş > Je, tu, il, elle

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version