Pride Boy

#PrideBoy: Portrait of Jason

Yayınlandı

on

Yönetmen: Shirley Clarke | 105 dakika | Belgesel, Biyografi

Her yazıda Yan Odadan Filmler’den bahsetmem de biraz can sıkmaya başladı, farkındayım. Ancak yarışma sayesinde aradan çıkardığım film sayısını gördükçe hayret etmelere doyamıyorum. Pride Boy’un bugünkü konuğu Portrait of Jason da nezdimdeki prömiyerini konsept dahilinde yapmış idi. Reality şov bozması şenliğimi aşındırmış bu yapım altmışlı yıllarda siyahi ve eşcinsel olmak üzerine bütün derdini tasasını kameraya akıtan Jason Holliday’la yapılmış uzun bir röpörtaj formunda. Kabarelerde çalışmış, hayatını idame ettirebilmek için eskortluğu bile denemiş, kuir bir birey olarak hangi uçurumun kenarına gidilebilecekse gitmiş bir adam mevzubahis. Jason’ın evrenine girip günü yakalama çabası, zamanın koşulları sebebiyle yeraltına gömülmüş LGBTQ+ kültüründe neler olup bittiğini perdeye taşıyabilme amacı barındırıyor. Kamera arkasında da belli ki esas adamının yakın bir dostu yer almakta. Çünkü bahsi geçen hiçbir şeye yabancı olmadığı ikilinin arasından geçen sohbette ve finale saklanmış yüzleşmede iyice ayyuka çıkıyor, ki biraz da acaba hesap sorabilmek namına mı çekilmiş diye bile düşündürmekte bu etkileşim. Neyse ki kişisel savaşların çoğu zaman askıya alındığı, gerçek mi gerçek bir karakter çalışması olarak değeri ağır basıyor. Jason kanlı canlı bir insan olsa da en nihayetinde hayatı boyunca olduğu gibi yaşamasına izin verilmediği için, özgürlüğüne kavuştuğu anda dizginleyemediği içgüdülerinin yardımıyla senelerdir gün ışığından sakındığı kraliçe, özenle korunduğu zırhları aşıp Aaron Payne’i (gerçek adı) Jason Holliday eyliyor. Ki Portrait of Jason’ın mesaj kaygıları da tamamen bu sansürsüz kendin olabilme anlatısında gizli. Ne de olsa ana karakterinin gözyaşı dökse, acı çekse, karanlık günlere hapis olsa bile nihayetinde özüyle buluşabildiği için bütün engelleri aşabildiğini ima ediyor. Bütün trajedinin izlerini kimliğini kucaklamak üzerinden takip ediyor ama bu sırada kanından olanlara, ülkesine ve sosyal adaletsizliğin türlerine dair biriktirdiği hayal kırıklıklıklarını da tamamen unutmaya kalkışmıyor. Bir de gökkuşağı renkleri haricinde problemlerin ırka dayanan kısmı var tabii. Jason’ın geçmişinin kara sayfaları teker teker incelemeye alınırken hem eşcinsel bir adam hem de siyahi olmasının onu ikinci sınıf vatandaştan bile daha tatsız muamele gösteren bir kalabalığın arasına ittiğini anlatıyor. İşin acı tarafı söylediklerinin büyük bir çoğunluğunun bugün bile farklı varyasyonlarla toplum içerisinde karşılık bulabilmesi, benzerlerinin yaşanması. Tüm bunları sindirdikten sonra Portrait of Jason’ı yedinci sanatın içerisinde tek başına değerlendirmeye gelecek olursak… Eldeki makara bittikçe sesten kesinti yaşamadan siyah ekranla öyküsüne devam etmesi, karakterini rahat hissettiği bir ortamda gözlemliyor oluşu ve türlü cilasızlık iyi hoş ama sadece bundan beslenmeye çalışması seyri biraz yoruyor, ne yalan söyleyeyim. İlgi tamamen karakterin ağzından dökülen şeylerin size ne kadar hitap ettiğinde saklı. Oldukça spesifik bir kalabalığa seslenmesi problem mi? Hayır. Hele ki kapsayıcı bir tavır için efor sarf etmez iken buradan vurmak yanlış olur. Kusuru bu olsun diye yutkunacaklardan iseniz zaten ekleyecek başka bir şey yok.

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version