Yaratıcılar: Nicolas Winding Refn, Ed Brubaker | Oyuncular: Miles Teller, Augusto Aguilera, Cristina Rodlo, Nell Tiger Free, John Hawkes, Jena Malone, William Baldwin, Callie Hernandez, Babs Olusanmokun, Hart Bochner, Carlotta Montanari, George Payne, Chris Coppola, Joanna Cassidy, Maxine Bahns, Brad Hunt, Mak Takano, Hideo Kojima, Callan Mulvey | 60 dakika | Prime
Drive sonrası The Neon Demon ile tek sıkımlık bir kurşun olmadığını hatırlamamıza yardımcı olsa da Nicolas Winding Refn’in izlemeye değer bir şeyler çıkarması için en az beş defa deneyip yanılması gerekiyor. Too Old to Die Young isimli mini dizisi de (umuyorum minidir!), tüm kariyerine yetecek kadar yanılmayı bünyesini sığdırmış bir uyku kapsülü kıvamında. Örnek aldığı sinemacıların hikâyelerinin sarkmasına sebep olmuş özelliklerden esinlenip kendi türküsünü yazmaya bayılan Refn, bu sefer de True Detective bozması ama stil olarak çok daha şık bir sayıklamayı kaleme almış. Sayıklama diyorum çünkü 60 dakikayı bulan bölümleri ortalama üç mizansen ve neredeyse aynı miktarda da (sayıyla “3”) diyalogdan oluşuyor. Kendi kuyruğunu kovalamanın ve on saate yayılacak öykü anlatma fırsatı tanınmasına rağmen taş üstüne taş koymamanın yetkin kabul edildiği çağdaş televizyon modasının bir ucuna o da monte etmiş kendisini kısacası. Esasında aynı metodu beyazperdede de film yapma ahlakı sebebiyle bir şekilde benimsiyor Refn. Ancak çok daha etli temaların etrafına kurduğu uzun metrajlılarından sonra burada içine hava basılmış cips paketi pazarlıyormuş izlenimi edindim ben. Polis şiddetine mi dikkat çekiyoruz? Hayır. Kapitalizm toplumu baştan ayağa çürüttü mü demeye çalışıyoruz? Hayır. Bitmek bilmeyen kartel romantizminin karanlık tarafını resmederek “Iıh, cıs!” mı diyoruz? Buna da hayır. E niye buradayız o zaman? Şiddetin farklı koşullar altında fiziksel ya da psikolojik olarak vücut bulmasıyla alakalı yazdığı karanlık masalların dudak uçuklatan bilgeliği nerede, Too Old to Die Young’ın sosyal platforma kare çıkaran yankılı boşluğu nerede? Bu, “Ben hikâyeyi takip edemedim çünkü yok.” tadında ucuz bir veryansın da sanılmasın. Her güne bir bölüm kondurarak sabrımın sınırlarını rahatsız etmeden görebildim neyse ki finali. Gerçi, şaka değil, sadece iki sahneden oluşan son 60 dakikada ufak bir varoluş sorgulamasına da gark edilmediğim değil. Ama en nihayetinde, Refn’in fırsatı yakalamışken bizi oyalayacağının da bilinciyle oturmuştum Too Old to Die Young’ın başına. Tek dileğim, final çizgisinde bir sürprize denk gelmekti. Şimdi kulaklarda o eski melodi: Kısmet değilmiş mutluluk, unutmaya çalışırım. Seveceğim bir dizi olur elbet, sevmesem de alışırım. MVP: Gözlerim. Bu kadar devrilmeye şaşı kalmamam takdire şayan.