RuPaul's Drag Race
Keyfî Drag Race UK Tekrarı 1×01
On birinci sezonun ardından Keyfî Drag Race yazmaya geri dönmeyeceğimi düşünüyordum ama öyle olmadı. Tıpkı sezonu haksızca kazanmış Yvie Oddly gibi benim ateşim de çabuk söndü (ru cu cu cu cu cu cu cu). Zaten bütün RPDR kraliçeleri için geri sayım yaparak boş boş konuşup kafa ütüleyeceğimin sinyallerini vermiştim. Neyse, o yazıya da bir ara uğrar beni çoluk çocuğun diline düşüren sıralamamla ilgili fikirlerinizi mail, posta ya da duman yoluyla iletirsiniz. Biz önümüze dönüp, popüler kültürün önemli bir parçası hâline gelen Drag Race’in Birleşik Krallık’a yaptığı çıkarmayı konuşalım.
Bir süredir dünyanın dört bir köşesinden RuPaul’un programının yerel versiyonlarının yapılacağına dair haberler alıyoruz ama zannediyorum bunlardan en çok, bizzat Mama Ru ve biriciği Michelle Visage’ın jüri koltuğuna oturacağı, UK spin-off‘una ilgi duyduk hep birlikte. ABD’den farklı olarak, benim gibi yaşlılara hitap eden bir drag sahnesi var Britanya’nın. Makyajdan, Instagram’da poz vermekten ziyade canlı performansları üzerinden kariyerini inşa etmiş drag queenlerin sayısı bir hayli fazla. Dolayısıyla ilk sezonunun startını dün akşam BBC Three’de veren programın çoğunlukla sahnenin tozunu yutmuş kraliçelerden oluşmasına şaşırmamak lazım. Tabii okyanusun diğer tarafını örnek olan birileri de yok değildi kadroda. Ancak ağırlık cep telefonunun kamerasından fazlasıyla deneyim yapmış kızlara verilmiş.
Bölüme girmeden önce bir de kadronun yeteri kadar POC barındırmamasıyla ilgili yorumlara değinmek lazım. Birazcık sıkıntılı bir mevzu bu. Eleştirenlerin haklı olmayı payı elbette var. Fakat bir, Birleşik Krallık ABD’ye göre oldukça beyaz bir nüfusa sahip. Yalnızca Londra’yı görenler muhtemelen rakamların çok daha yüksek olduğunu düşünüyor. Ancak %87’si beyaz olan bir ülkede ilk sezonun fedaileri arasına sadece Sum Ting Wong ve Vinegar Strokes’un girebilmesi bana gayet normal geldi. İkincisi, zaten ortada çeşidi sağlamaya yetecek kadar devasa bir drag queen havuzu yok. Tamam, başkentte yine ırk, renk, dil çeşidi bol ama Londra’dan çıktığınız anda şehir başına bir (yazıyla “1”) drag queen düşüyorsa şükrediyorsunuz. Bunlar dışında neden dört parçadan İskoçya’yı temsil eden queen yok, onu da konuşsak keşke. Gerçi ben bu serinin devamını getirmeye yetecek birilerini nasıl bulacaklar onu da bilmiyorum, o yüzden hiç şikayet etmeyeceğim.
Neyse efendim, dönüyorum esas şova. İngiltere’deki televizyon dünyasından haberi olmayanlar için belirteyim, BBC devletin kanalı ve tüm bütçelerin halkın vergilerinden sağlandığı için öyle büyük ödüller verebilecek bir kurum değil. Dolayısıyla kazanana keş para yerine ABD’de bir internet şovu vaat etmelerine çok takılmayın. Görev birincisine de ancak rozet hediye edebildiler. Ben bu kadarına bile şaşıyorum. Vallahi programı izlemeyen canım sosyalistler bile sokağa dökülür, BBC’nin demirden kapılarını kırıp yedirirlerdi yoksa. Belki ilerleyen yıllarda şov çok tutar ise ölçek büyür, ama bu büyüme gözle görülecek kadar büyük olur mu emin değilim. Şimdilik bir çalışma odası ve sahne inşa etmiş olmalarına dahi şükrediyorum. Jürinin ofis koltuklarını dikkatli izleyin diyeyim, yetsin.
Haricinde Britliğe has bir tamamlanmamışlık hissiyatı mevcut Drag Race UK’de. Bu, kızların konseptlerinden set tasarımına kadar yansımış. Öyle ki ilk kez fotoğraf çekimine giren queenleri deklanşörle hizaya sokan Ru’yu bile stüdyoya sığdıramışlar. Kameranın ayakları yüzünden daha fazla yaklaşamadığı için yandan yandan sohbet ediyor yeşil ekrandaki kutuya kafasını koyan drag queenler ile. Orijinal Drag Race’in ilk sezonundaki flu filtre burada mikro vaziyette pek çok yere yansımış. Hatta bana keskin acemiliği ile biraz Tayland’ın uyarlamasını da hatırlatmadı değil. Bu arka planda RuPaul bile zaman zaman tezat yarattı hatta. Ama her şeyin bir başlangıcı var diyelim, içine minik Untucked da sığdırmış ilk sezonun kusurlarını görmezden gelelim mümkünse.
Kast hakkında söyleyecek yeni bir şeyim de yok. Eminim büyük bir çoğunluğunuz Meet the Queens videolarını tüketmiştir. Ortak fikirle hep beraber Scaredy Kat, The Vivienne ve Divina De Campo beğenmiştik. Bu üçlü dışında Sum Ting Wong’un da personası bana çok iyi geldi. Yarıştan gelecek şöhret ile paralanıp çok daha büyük bir isme dönüşebileceğini düşündüm. Blu, Crystal ve Gothy, Ada’nın o “keskin kenarlı” (a.k.a. edgy) tarafını temsilen ellerinden geleni yapacak belli ki. Cheryl, Vinegar ve Baga da deneyimden yürüyerek final görme ihtimali bulunanlar arasına adını yazdırdı daha ilk bölümden. Lakin Vinegar ve Cheryl ikilisi eline geçen fırsatlar sebebiyle kendini olduğundan üstün gören Drag Race kızlarını andırdı bana. O yüzden temkinli yaklaşmakta kararlıyım.
İlk görev olarak buçukluk bir balo yapılması da mantıklı başlangıç oldu sanki. Birleşik Krallık’ı tanımayanlar ve her şeyden evvel bu kızların nasıl bir kültürden beslendiğini fark etmeyenler için istenilen iki kostümden birinin kendi memleketleriyle alakalı bir şeyler olması güzel. Yalnız işin kraliyete dokunan ucu sezonun bir Amerikalı kafasıyla tasarlanmış olduğunun işaretçisi. Bir sonraki hafta da Downton Abbey üzerinden bir görev mevcutmuş. Bu turist kafasıyla UK portresine bir noktada Britler itiraz ederse şaşırmayın. Ben en azından bu sezon için yapılacak hataları göz ardı etme ısrarımı sonuna kadar sürdüreceğim. Bir denesinler, yanılsınlar. Aynı sorunlar önümüzdeki sene de tekrarlanırsa üzerine konuşuruz.
Son olarak… Jürinin kararları ile ilgili ciddi sıkıntılarım var, bak bunda geri adım atamayacağım. The Vivienne yarışma genelinde favorim olsa da iki ayakkabısının da düz olmasıyla ilgili eleştiri almasına rağmen nasıl birinci seçildi asla anlayamadım. Diğer taraftan Divina ve Scaredy’nin high yeşiline layık görülmemesi de tartışmaya açık bir tercih. Kimse beni Baga’nın Camden klişesi, Cadılar Bayramı’nda her köşebaşında bulabileceğiniz Amy Winehouse peruğu ve kostümüyle kandıramaz. Cheryl’ın ayağındaki tuvalet kağıdı esprisine de şapkamı çıkarıp önümüzdeki haftalarda jüri değerlendirmesinin daha adil olacağını umut etmeye geri dönüyorum. Yoksa vallahi çenemden çekecekleri var.
Nihayetinde geldiğimiz nokta belli: Tatlı ama kusursuz olmayan bir başlangıçla yelkeni açtık. Ben haklarında çok az şey bildiğimiz kızlarla alakalı olarak fazlasıyla heyecanlıyım. Bu sefer Drag Race’in spoiler kusulan forumlarında da dolaşmadım. Dolayısıyla sürpriz için dilene dilene sekiz haftayı tamamlayacak olmak heyecan veriyor. Yetti artık her sene yirmi tane Drag Race var diyenleri de bağıra çağıra kuir şovlar istemedikleri depresif gerçekliklerine şutlayayım, tam olsun. Beni özleyin anacım, byeeee!
Keyfî Drag Race Tekrarı: Untucked
- Tarihin en kötü lip sync’i olabilir mi? Olabilir.
- Brit Crew!!! Unnnnhhhhh…
- Bir ünlemli sevinç de Alan Carr’a gelsin: Alan Carr!!!!
- Andrew Garfield’ın bir erkekle el ele gezdiğini görebilecek mi şu gözler? Hadi Andrew, yapabilirsin!
- Scaredy Kat’in dokuz aydır bu işi yapıyor olması hikâyesi Valentina’yı hatırlattı bana. Muhtemelen tıpkı onun gibi bir süperstar olacak bu sürecin sonucunda. Fanların şimdiden delirdiğini hissedebiliyorum. Hem biseksüel olması ayrıntısı da var.
- Bu arada İngiltere’de temel drag deneyimi nedir diye soranlara Baga Chipz’i işaret edeyim. Her gay/drag/kuir barda bir adet Baga’ya rastlamak mümkün.
- Sum Ting Wong’un “Me so sorry”si yeni favori gifim, meme’im, reaksiyon zımbırtım!
- Ve evet Divina, söylediği kadar meşhur. Neredeyse Lady Bunny’nin Drag Race’in ilk sezonunda yarışmak istemesi gibi bir durum.
Genel sıralamam
⭐⭐⭐⭐: The Vivienne, Scaredy Kat
⭐⭐⭐: Divina De Campo, Sum Ting Wong, Blu Hydrangea
⭐⭐: Baga Chipz, Cheryl Hole, Vinegar Strokes, Crystal
⭐: Gothy Kendoll
Benim tablom, benim kararım:
Yarışmacı | 1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 |
Baga Chipz | SAFE | |||||||
Blu Hydrangea | SAFE | |||||||
Cheryl Hole | SAFE | |||||||
Crystal | LOW | |||||||
Divina De Campo | HIGH | |||||||
Gothy Kendoll | BTM2 | |||||||
Scaredy Kat | HIGH | |||||||
Sum Ting Wong | WIN | |||||||
Vinegar Strokes | BTM2 | |||||||
The Vivienne | SAFE |