Belgesel

Tell Me Who I Am

Yayınlandı

on

Yönetmen: Ed Perkins | 85 dakika | Belgesel

Netflix’in seyirci karşısına çıktıktan sonra bilhassa ülkemizde neredeyse herkesin izleme listesine uğrayan yeni belgeseli Tell Me Who I Am, ikiz kardeşler üzerinden amnezi, istismar ve pedofilinin gölgesinde yaşamak zorunda kalmış bir aileyi incelemeye koyuluyor. Alex, geçirdiği trafik kazası sonrası komadan uyandığında erkek kardeşi Marcus’tan başka hiç kimseyi tanımayan bir oğlan. Bu yabancılık hissiyatı içerisinde her şeyi sıfırdan öğrenirken Marcus onun yeni öğretmeni olmuş ve ikizi kafasına ne kadar bilgi bırakmışsa, o kadarına sahip olmaya mecbur kalmış. Yaşadığı hafıza kaybının ardından peşinden gitmesi gereken daha fazla doğrunun olabileceğine, ikizinin ondan bir şeyler saklayabileceğine dair bir inancı bulunmadığından da uzunca bir süre elindekilerle yetinerek, annesinin ölümüne kadar amnezi öncesi hayatındaki esrar perdesini bir türlü aralayamamış. Tam bu dönemeçte filmin sürprizleri kaçmasın diyerek ağzıma bir fermuar çekmem, klavyeme de sansür getirmem gerek biliyorum. Ancak Tell Me Who I Am’in kötücüllüğünün hakkını vermem gerekiyorsa, bu önlemi almama ne yazık ki imkan yok. O yüzden dere tepe düz gideceğim izninizle. Nerede kalmıştık? Evet, Alex ve Marcus’un annesi öldükten sonra gerçekler yavaştan ortaya çıkmaya başlıamış. Çocuklarına 13-14 yaşına kadar hem kendi, hem de çevresindeki erkeklere onları pazarlayarak istismarda bulunmuş korkunç bir ebeveyn (anne demeye de dilim varmıyor ya neyse) mevzubahis. Tüm bunlar olup biterken otoritesiyle çocukları hep kendinden ve hatta evlerinin büyük bir kısmından uzak tutmuş bir baba da var ortada. İşte Tell Me Who I Am, Marcus’un kendine bile itiraf etmeye çekindiklerini, 50 küsür yaşına geldiklerinde kardeşi Alex’le paylaşmasına ön ayak olmuş bir proje olarak işlemeye çalışıyor. Ve çok acı ama film bütün “heyecanını”, “tansiyonunu” bu korkunç yaşanmışlığın ne olduğuyla ilgili şüphe uyandırmaya, seyircisini diken üzerinde tutmaya göre ayarlıyor. Buradaki itirazımın “Hayır, beyazperdede çocuklara yapılmış cinsel istismarı anlatamazsınız!” türünden hiçbir dayanağı olmayan bir doğruculuğun eseri olduğu düşünülmesin. Benim sorunum biçimi ve kontekstiyle. Herhangi bir insanın başına gelebilecek en korkunç trajedilerden birini, “Kim öldürdü?” sorusunun arkasına saklanmış zorlama duygusal bir suç filmi gibi servis etmek neden? Yaptığınız ahlaksız egzersize bu iki kardeş bir şekilde ikna olmuş ve manipülasyonun orta yerinde hayatlarına dair en önemli şeyi ifşa ederek dünyayla paylaşmayı kabul etmiş olsa da benzer şeyleri yaşamış insanlara hiç mi saygısı yok yönetmen Ed Perkins’in? Herkesin kendi hikâyesinden mesul olduğunun bilinciyle, bunun işkence pornosundan hâllice bir film formunda karşımıza çıkmasına izin veren ikizlere düşüyor elbette esas kararı vermek. Ancak ben yaptıklarınız yanınıza kâr kalabilire kadar giden sakat mesajıyla etrafta dolanan karanlığı meşrulaştırdığını, büyük bir çoğunluğu sahnelenmiş hissi veren yapaylığında boğulduğunu düşünüyorum her şeyin. Bu bir pembe dizi değil, gerçek hayat. Azıcık omurgamız olsun yahu!

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version