Yönetmen: Brian Welsh | Oyuncular: Christian Ortega, Lorn Macdonald, Laura Fraser, Martin Donaghy, Brian Ferguson, Neil Leiper, Ross Mann, Kevin Mains, Amy Manson, Gemma McElhinney, Davian Thomas, Josh Whitelaw | Senaryo: Kieran Hurley (oyun & uyarlama), Brian Welsh (uyarlama) | 121 dakika | Komedi, Drama, Suç
Nerede okuduğumu hatırlamıyorum, anlaşılmamak İskoçluğun şanından gelir tadında bir yazıya denk gelmiştim. Tarihleri ait oldukları tek bayraktan ayrı işlemiş, kahramanlarını beyhude sebeplerle kaybetmiş, özgürlük savaşını da hep yanlış zaman aralıklarına sığdırdığı için yarım kalmış bir ülke İskoçya. İçine işleyen soğuğu, erken batan güneşi, ışıl ışıl kartpostallarda yerini pek alamasa da bu topraklara ait hüznün kırıntılarını neredeyse her filmde irili ufaklı hissediyoruz. Biraz mistik, tarifi imkansız bir miras gibi omuzlarında yüklü sanki tarihin kasveti. Bizi bu coğrafyanın doksanlı yıllarına ışınlayan Beats de ton olarak komedi filmlerine pek yakın dursa da mavi beyaz akan kanının hakkını verecek bir gamın etrafına kuruyor anlatısını. Elektronik dans müziğinin fanatikleri, yasalar gereğince kendilerini hayranı oldukları janrdan parçaları yüksek seste dinleyememiş bir dönem. Ülke siyasetinin türlü anlamsızlıklara sahne olduğu o yıllarda Brian Welsh de kamerasını iki genç adama çeviriyor. Kieran Hurley’nin aynı adlı oyunundan beyazperdeye uyarlanan Beats, spektrumun tam olarak iki ucunda sayılmasa da, başka türlü ailelerde yetişmiş Spanner ve Johnno’nun dostluğu üzerinden büyümenin sancılarını gözleme koyuluyor. Belli bir noktaya kadar uslu çocuğun zıvanadan çıkışı ile ona kötü örnek olan koca yürekli arkadaşı olarak özetlenebilecek klişe formülü takip etse de filmin esas cevheri, özgünlüğünden ziyade samimiyetinde gizli zaten. Tek gecelik bir aktivite üzerinden bir yol öyküsü olmayı da başaran bu minik bağımsızın üzerine katlaya katlaya gittiği, evrene isyan bayrağını asmak için hiçbir şeyi erteleme mesajı, filmin biçimsel ahlakını biraz olsun terk ettiği büyük parti sahnesi ile iyice pekişiyor. Bir de fazlasıyla heteroseksüel bir ikili üzerinden dudaklarını dostça birleştiren, toksik maskülinitenin iç bayan raconunda dirsek çürütmeyen ve içinde dolup taşan bütün heyecanı salıveren formunu pek taze buldum açıkçası. Buddy komedilerin dolu bir kontekst haricinde kimyaya da pek ihtiyaç duyduğunu hatırlatıp, gerçeklikten koparacak kadar inandırıcı kafadarlarıyla da görevini tam anlamıyla yerine getiriyor. Yazının başında bahsettiğim tarihi üzüntüye gelecek olursak… Beats, bundan 20 sene öncesine kadar genç yaşlarını bulunduğu coğrafya sebebiyle belli bir siyasi duruşa adamak zorunda kalmış olanların filmi bir taraftan. Evet, göze çok batırdığı uçuk bir dünya görüşü yok. Ancak minik habitatındaki istisnasız herkesin cıs diye yapmamanız konusunda tembih çektiği her şeyin temeli, Birleşik Krallık’ın ekonomik ve siyasi bağımsızlığını sağlayamamış bir parçasında, tek bayrağın altında eğilip bükülen alt – orta sınıfın debelenmelerine bağlanmakta. Aldığın nefese bile karışan yukarıdaki kimselerin kararları kadar özgür, genç ve insansın neticede diyor. O yüzden duvara spreylenmiş yazısı gibi aptal görünmekten korkmak seni zapt etmesin diye haykırarak, kimliğimizin kuytu köşelerini ifşa etmekten çekinmememizi, yoldaki taşlara ayağımız takıla takıla bir şeyleri öğreneceğimizi buyuruyor. Özetle alayına isyan, alayına nanik çığırışını 100 dakikalık, siyah-beyaz bir arkadaşlık hikâyesine sığdırıyor. Hâl bu iken de belki çağdaş iletişimin kolaylaştırdığı hayatlarımıza rağmen, gençlerinin özgürlüğüne ket vurulmak istenen bir ülkede yaşayan bizlerin Beats’e kayıtsız kalması imkansızlaşıyor.