Eleştiri

Daniel Isn’t Real

Yayınlandı

on

Yönetmen: Adam Egypt Mortimer | Oyuncular: Miles Robbins, Patrick Schwarzenegger, Sasha Lane, Hannah Marks, Mary Stuart Masterson, Chukwudi Iwuji, Peter McRobbie, Michael Cuomo, Andrew Bridges, Katie Chang, Griffin Robert Faulkner, Nathan Reid | Senaryo: Adam Egypt Mortimer, Brian DeLeeuw (uyarlama), Brian DeLeeuw (roman) | 96 dakika | Gerilim

Bir sinema yılını daha kapatmaya yaklaşırken kendimi yine saklı hazinelerin peşinde yeni bir maceraya savurdum. Sosyal medya sayesinde varlığından haberimin olduğu, “küçük bütçeli Fight Club” olarak özetlenmiş Daniel Isn’t Real, ana akım sinema haricinde pek iyi örnekler göremediğimiz 2019’da korku sinemasına bağımsız cepheden taş gibi bir yanıt olmuş. In This Way I Was Saved isimli romandan uyarlama yapım, perdeyi şiddetin en grafik, en motivasyonlu gözüküp belli bir amaca bağlayamadığımız “terör” formuyla açıyor. Ardından ana karakterimiz Luke’un küçük yaştan beri ona eşlik eden hayali arkadaşı ve Daniel adını verdiği bu kötücül yoldaşı ile çevresine verdiği zararı izliyoruz. Annesini uyku haplarıyla ölümün kıyısına yolladıktan sonra bir anahtar alıp oyuncak evine Daniel’ı kilitleyen Luke, yıllar sonra yeni bir çıkmaza girince dertlerine çare olsun diye Daniel’ı tıkadığı delikten çıkarıyor. Sonrası tahmin edebileceğiniz üzere sonunu göremediğimiz bir uçurum, bir şekilde esas oğlanının psikolojisine bağlanan bir perişanlık hâli. Filmin sözü getirmek istediği yerde en büyük düşmanımızın kendimiz olduğu, en acımasız kritikleri kendimize verdiğimiz mesajı var. İsmen ve cismen iki farklı insanı izliyormuşuz gibi hissettirse de bipolarlığa benzetmenin mümkün olduğu halet-i ruhiyesinde yollar hep Luke’a çıkıyor. Öz sabotajcı (Selam RuPaul!) gün yüzü görürken de suçlu ve maktul belirgin. Ama yönetmen Adam Egpyt Mortimer’ın çok keskin bir perspektifi olmadığı için içimizdeki canavarların işledikleri günahlara dair suçu biraz etrafa saçtığını da inkâr etmiyorum. Çocukken ailesinden görmediği sevgiye, domestik huzursuzluğa, erken büyümek zorunda kalmaya bağlıyor sanki her şeyi. Kendine dönüp ben neden böyleyim dediğinde bir kez olsun belki bu yolu seçmemeliydim, her şeye rağmen ayakta kalmalıydım demiyor. Yine de sırf güçsüz, savunmasız diye filmi de ağzına kadar dolu bir çöp sepetine atmak istemiyorum tabii. Nihayetinde defalarca izlediğimiz bir hikâyeyi biçimde uyguladıklarıyla taze kılıyor Mortimer. Seyirciyi aptal yerine koyarak Daniel’ı gerçekmiş gibi yutturmaya çalışmıyor ya da yalnızca ana karakterin kafasının içine yerleştirip tek bir boyutta bitirmiyor işini. Luke’un kafasında desibeli bol, çirkin kahkahalar atan ses body horror sınırlarında gezinirken zehirini etrafa da saçmak istiyor ne de olsa. Şeytani planlarının çeşidi bol ve ne kadar hayata tesir ederse güçleneceğinin, Luke’u ne kadar berbat bir insan olduğuna inandıracağının da farkında. Minik mi minik bütçesiyle, makyaj ve görsel efekt numaralarını kullanıp elindeki imkanları zorlayan filmin şiddetin doruğuna uğradığı final çizgisinde de tıkadığı bütün yollara değecek bir patlaması oluyor ayrıca, kağıt üzerinde pek klişe durmasına rağmen. Bu da genelde çözüm bulamayan ya da çözüm için alışılmışın dışında, ama işlemeyen formüllerde can veren örneklerinden bir adım öne geçmesini sağlıyor. Bir de, tüm bunların haricinde, o amatör ruhun korku janrına pek yakıştığını düşünüyorum ben. Üstelik Mortimer çok da başıboş bırakmamış senaryoyu. Şizofrenisinin tanıdıklığı bile tıkır tıkır işleyen Daniel Isn’t Real’ın matematiğine sekte vuramıyor, daha ne olsun?

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version