Yönetmen: Autumn de Wilde | Oyuncular: Anya Taylor-Joy, Johnny Flynn, Mia Goth, Miranda Hart, Bill Nighy, Josh O’Connor, Callum Turner, Amber Anderson, Rupert Graves, Gemma Whelan, Tanya Reynolds, Connor Swindells, Oliver Chris, Chloe Pirrie | Senaryo: Eleanor Catton (uyarlama), Jane Austen (roman) | 124 dakika | Drama, Komedi
Jane Austen kitaplığının okurken en çok “Ama neden?” dedirten parçası Emma bir kez daha beyazperdeye uyarlandı bu yıl biliyorsunuz ki. Korona virüsünün oluşturduğu yeni dünya düzeninde vizyon ertesi hemen çevrimiçi film izleme platformlarına giriş yapan bu kostümlü drama, Austen’ın zamansız olduğu iddia edilen eserine taze bir soluk getiriyor. Annesi vefat ettikten sonra babasına tam bağımlı bir hayat yaşayan ve onu yalnız bırakmamak için izdivaç peşinde koşmaktansa etrafındakilere çöpçatanlık yaparak monoton hayatını yeşillendiren genç bir kadını konu alıyor kitap. Autumn de Wilde’ın yorumladığı 2020 model versiyonunda da bulunduğu habitatta sıra dışı tavırları ve sınıfsal avantajlarını kendine kanlı canlı insanlarla bir oyun alanı oluşturarak dikkat çeken Emma’nın renkli kişiliğine uygun bir ton tutturulmuş. Bütün film göze çarpan kostümler giyen karakterleri, sanki bir stüdyoda çekilmiş gibi hissettiren arka plandaki doğası ve vücut dillerini iyice karikatürize etmeleri söylenerek kameraya alınmış oyuncularıyla bugüne kadar izlediğimiz Emma adaptasyonlarından farklı bir yere oturuyor. Kendini çok da ciddiye almayan ama iyi planlandığı her hâlinden belli müzikal komedi tadında bir koşuşturmacaya dahil ediyor seyircisini. Austen’ın kalemi olaylardan çok duygulara odaklanmasına karşın eserin yeni yorumunda tempo o kadar yüksek ki iki saatin sadece hislerini kelimelere döken insanların hesaplaşmalarıyla doldurulduğunu anlamıyoruz. Hâlbuki özünde yine kalp sızısının sahip olunan bütün erdemleri tek kalemde silip attığı içsel bir çatışmanın temsili sahnelenmekte. Yalnız kabul etmek gerek, yönetmen De Wilde ve eseri pek iyi tanıdığı her hâlinden belli senarist Eleanor Catton’ın başarılı iş birliği haricinde esas cazibe biraz da genç kadrosunun kimyasından, materyalle anlı şanlı flört edebilmesinden kaynaklanıyor. Orkestranın başındaki Anya Taylor-Joy kadar, küçücük bir rolde parlayan Josh O’Connor, bugüne kadar nerelerdeydin diye sorduran Mia Goth, İngiliz komedi sahnesinin en değerli yüzlerinden Miranda Hart ve tabii göz şekerlerimiz Johnny Flynn ile Callum Turner’ın da katkısı büyük. Ve sanıyorum biraz da bu etkili voltranın sayesinde Emma’nın milyonuncu uyarlamasına göz yumabiliyoruz. Geleneksele sırtını dönen oyunbazlığı da cabası. Tabii en nihayetinde önermesi pek cılız bir roman olduğunu da unutmamak gerekiyor galiba. Ne kadar yüksek bir sınıfa tabi olursanız olun hayattaki ayrıcalıklarınız sizi hiçbir konuda bilirkişi yapmaz gibi bir yere uzanıp yine gönül bağları üzerinden bir ahmaklık imasına girişiliyor. Terzi kendi söküğünü dikemezmiş mesajı bir tek ışıklı tabelalara asılmamış. Dolayısıyla İngiliz edebiyatının değerli bibliyografilerinden birindeki en az sevdiğim parçalardan biri olduğunu hatırlayıp o ele avuca sığmazlığıyla eğlenmesini bilmeye baktım açıkçası. Nihayetinde de bu deneyimden tam performans almışım gibi hissediyorum. Ödül sezonunun zayıflığı durumunda yılın ilk yarısından yıl sonu listelerine, bilhassa teknik ve oyunculuk dallarında yatay geçiş yapacağına da inancım tam.