Yaratıcı: Vicky Jones | Oyuncular: Merritt Wever, Domhnall Gleeson, Phoebe Waller-Bridge, Rich Sommer, Tamara Podemski, Archie Panjabi, Shaun J. Brown, Jake Bover, Kelsey Flower | 30 dakika | HBO
Phoebe Waller-Bridge modern zamanlar şaheseri Fleabag henüz tiyatro sahnesinden öteye gidememişken tanıştığı yönetmen Vicky Jones ile dostluğunu yeni boyutlara taşıdı zamanla. Soho Tiyatrosu’nun ortak topluluklarından DryWrite’ı kurmaları, Jones’un Killing Eve’de senaristliğini konuşturması, Fleabag’in daha geniş kitlelere ulaşması derken iş Jones’un direkt yaratıcı kimliğiyle masanın başına oturduğu HBO destekli Run’a geldi. Merritt Wever ve Domhnall Gleeson’ın herhangi bir maziye sahip, ateşi henüz sönmemiş her aşkın sahibi çifte kalp sızısı çektirecek fikri bir gün birbirlerine “Run” mesajını karşılıklı atarlarsa ülkenin bir ucundan diğer ucuna trenle yolculuk edip, yolculuğun sonunda da beraber kalıp kalmamaya karar verecek eski sevgililer üzerine kurulu. Ruby, hayatını sanki kendi elleriyle başkalarına teslim etmiş ve boğulacakmış gibi hisseden bir kadın. Billy ise yaşam koçluğu adı altında ruhunu satan bir adam. Nihayet o mesaj her iki tarafta da karşılığını bulunca macera başlıyor ve büyük bir kısmı hareket etmekteki trende geçen 7 bölümlük ilk sezonla fitil ateşleniyor. Kabul etmeliyim, pilot bölümü itibariyle romantik komedi türünün yakın tarihteki perde ve ekran açılımında en heyecan verici işlerden biri oldu Run. İkinci şans sohbeti ya doğaüstü bir güçle, ya da uzun zamanlı partnerin ölümüyle geldiği için kurgusal anlatılarda, etrafındaki herkese karşı bencil olup mutluluğa adım atmak isteyen, henüz sönmemiş bir ateşi iyice harlandıran âşıklara ışık hızıyla düştük. Ancak Run’ın mazotu üçüncü bölümü göremeden bitti ve bu devasa biz ne yapıyoruz kovalamacası gerçek hayatın varlığını hissettirdiği yerde bütün büyüsünü kaybetti. Hikâyenin erkek tarafını temsilen Billy’nin kariyerinde ona destek çıkmış Fiona bütün kırılma noktalarının yüzüne dönüşünce zayıfladı Run’ın eli bana sorarsanız. Hele ki Fiona’nın fotoğrafın dışına itildiği an itibariyle start alan kovalamacanın bu öyküde ne tür bir yeri vardı inanın çözemiyorum. Vicky Jones’un doğduğu yere daha yakın bir noktada can verse pek mutlu olacağımız fikrinin yeri de televizyondan çok sinemaymış gibi hissediyorum bu sebeple. Çünkü hayranlık duyduğu hikâye anlatıcılarının imzalarından bir kolaj yapmış belli ki kendine. Sadece bu tempoyu ayakta tutabilecek kadar katarsis üretememiş. Billy ve Ruby’nin arasındaki her ne ise sahiciliğini, can yakıcılığını yaşatmasına karşın pişmanlıklar ile kızgınlıkların kafa kafaya geldiği her tartışmada bir yetersiz kalıyor sanki. Hayatın en çok sevenlerin bile yollarını ayırabileceğine inancımız tam da bahaneler bu dağı taşı metalden trenle delmeyı ve olanı geri almayı karşılamıyor. Ama nedir? Phoebe de, Vicky de sevmeye doyamadığımız deliler. Dolayısıyla vasata çaldığında bile Run’ı tekrar ziyaret etmeye varız. Yani en azından bu kırık kalpler buluşmasının ikinci ayağında nereye yöneleceğiz bilmek istiyoruz, orası kesin. MVP: Merritt Wever (Ruby Richardson)