Pride Boy

#PrideBoy: The Wiz

Yayınlandı

on

Yönetmen: Sidney Lumet | Oyuncular: Diana Ross, Michael Jackson, Nipsey Russell, Ted Ross, Richard Pryor, Lena Horne, Mabel King, Thelma Carpenter, Theresa Merritt, Stanley Greene | Senaryo: L. Frank Baum (kitap), William F. Brown (müzikal), Joel Schumacher (uyarlama) | 134 dakika | Macera, Fantastik, Müzikal

12 Angry Men, Dog Day Afternoon ve Network gibi başyapıtların yönetmeni Sidney Lumet’in Amerika’daki siyah deneyimini The Wizard of Oz’u uyarlayarak ele alan, Diana Ross ile Michael Jackson’ı buluşturmuş The Wiz adında bir film yaptığından haberiniz var mıydı? Araştırmamı yaparken karşılaştığım ve hakkında yeni bir detay öğrendikçe şaşkınlıkla küçük dilimi ellere yar ettiğim bu büyük bütçeli çılgınlığı eğer ki seçkiye almasaydım aklım kalırdı. Neresinden başlasam bilemiyorum. Esasında hem artistik, hem de ticari anlamda dev bir tren enkazı var önümüzde. L. Frank Baum’un dillere destan çocuk kitabı çeşitli adaptasyonlarla kendine bütün medyumlarda yer bulurken 1974 yılında William F. Brown çıkıp bu öyküyü tamamı siyah bir kast için sahneye müzikal formatında taşımış. Lumet’in müziğin efsane isimleriyle buluştuğu ’78 tarihli sinema karşılığı da tam olarak bu yeniden yazılmış tekstin beyazperde karşılığı. New York’un ve daha da önemlisi Harlem’in arka planda kalmadan, bir karakter olarak belirdiği dev bir cümbüş. Çalgılı çengili koşuşturmacanın henüz üzerine besteler monte edilmemişken verdiği mesajda kuir bir taraf da var biliyorsunuz ki. Kabaca “Evcağızım evcağızım, nerede benim cancağızım?” diyen tavrı kendi aileni kurmak, seçtiğin insanlarla kan bağından daha değerli bir şeyler yaratmak üzerinden yorumlanmaya açık. Tabii bir taraftan hayallerinin peşinden koşmayı, hayatının ölçeği ne olursa olsun düşlerine tutunmayı da öğütlüyor. The Wiz de aynı solfejle çalışmaya özen göstermiş. Ancak bir noktada blaxploitation akımıyla da ilişkilendirebildiğimiz için farklı bir esansla çalışıyor sanki makinesi. Diana Ross ve MJ haricinde Quincy Jones’un, Luther Vandross’un, döneminin en büyük siyah sanatçılarını bir araya getiren bünyesinde her bir şeyin yeri sahip olduğu kültürdeki karşılığıyla yer değiştirmiş. İplerin kopuşu ise bundan bağımsız. Her şeyden evvel şarkı söylemediği anlarda rol kabiliyetiyle filmi sırtlayamayan bir ekip var ve bu durum ister istemez star kimliklerine gölge düşürüyor. Haricinde sanki televizyonun yeni çıktığı yıllarda sinemanın ona savaş açtığı, daha büyük olmaya çalıştığı dönemi hatırlatırcasına büyük bir şamata tutturulmuş. Öyle ki Lumet kamerasını ne kadar uzağa sabitlerse sabitlesin, kadraj The Wiz’in göstermek istediklerine yetmiyor. Bir set parçası, ama şu kostüm, bilmem kaç dansçı, bakın burada da esprili bir ayrıntı var derken dikkatinizi defalarca bölmeniz gereken bir kakafoni çıkıyor ortaya. Sanki bardak bardak sim içmiş de üzerinize kusuyor gibi. Lumet’in bu kabaremsi kargaşayı neden yüklendiğiyle ilgili ise en ufak bir fikrim yok. Sırtını yönetmen koltuğuna yaslayıp keyif almak istedi desem ritmi değme aksiyonlara taş çıkartan ivme elinde patlar, ki bir noktada patlamış da denebilir. Diana Ross’un ekrandan taşan karizması ve The Wizard of Oz’a nasıl bir muamele gösterilecek merakımın beni finale kadar taşıdığını da not düşeyim. Yoksa en az aşağılık çocuk istismarcısı Michael Jackson kadar sorunlu bir proje.

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version