Yönetmen & Senaryo: Jason Orley | Oyuncular: Griffin Gluck, Pete Davidson, Sydney Sweeney, Colson Baker, Thomas Barbusca, Emily Arlook, Oona Laurence, Jon Cryer, Julia Murney | 91 dakika | Komedi
Ariana Grande’yle yaşadığı ilişkiden sonra adını hafızalarımıza kazıdığımız Saturday Night Live öğrencisi Pete Davidson, 11 Eylül saldırıları sırasında hayatını kaybeden bir itfaiyecinin oğlu olmasını komedi rutinlerinde yaratıcılığına katkıda bulunan bir travma olarak kullanırken şanı şöhreti de giderek büyüdü. Şu an Judd Apatow ile yazın gösterime girmesi planlanan (gerçi direkt VOD’a uğrayacak sanıyorum bu şartlar altında) kendi yazıp yönettiği filmiyle karşımıza çıkmaya hazırlanıyor. Ama öncesinde yeteneklerini bir nebze vitrine koymaya gayret ettiği Big Time Adolescence isimli küçük bağımsız ile ufak bir fragman sunmuş yapabildiklerine dair. Hayatının düzensizliği, uyuşturucu maddeler ile münasebeti ve türlü sosyal kabiliyetsizlikleri sebebiyle çocuklara yanlış örnek, büyüklere de gençlikten kalma hata izlenimi veren bir karaktere can veriyor bu filmde Davidson. Rahatlıkla gerçek hayattaki personasından uzaklaşmamış, dolayısıyla da performans gösterirken pek zorlanmamış denilebilir. Filmle iligli genel bir özet vermek gerekirse de, ablasının eski erkek arkadaşı Zeke (Davidson) ile iletişimini kesmemiş Monroe’nun (Griffin Gluck) büyüme öyküsü diye toparlanabilir bütün mesele. Kendinden yaşça büyük olanlara onlardan biriymiş gibi hissetmek, hissettirmek için verilen üstün mücadelenin bizim ülkemizde pek karşılık bulamamış bir versiyonu anlatılıyor. Hani o özendiğiniz insanların yaşına geldiğinizde de dünya hakkında hâlâ hiçbir şey bilmediğiniz, yaşam enerjinizin hayat mücadelesi adı altındaki korkunç karanlıkla gölgelenmediği yıllar. Amerikalıların kendilerine has liseli olma deneyiminin bir başka versiyonu daha kısacası. Fikir anlamında özgün bir şeye rastlamak pek mümkün olamıyor bu yüzden. Ancak Big Time Adolescence bütün yatırımını kalbine yapmış zaten. Babasından sevdiceğine kadar herkes bu yaptıklarının bir anlamı yok, kendine gel ve büyü türküsü tutturuyor Monroe’ya. Yalnız tıpkı reel dünyada olduğu gibi Monroe da neyin yanlış neyin doğru olduğunu düşe kalka, kendi kendine öğreniyor. Film bütün gözlemlerini, ilk gençliğin henüz karakterimizin oturmadığı zaman aralığına oturtup absürt ama gerçekleşme ihtimali yüksek bir takım olaylar zincirine tutturmuş ve bunların peşinden koşturuyor. Ne uğruna? Daha önce defalarca duyduğumuz bir mesaj için. Belki türünün diğer örneklerine fazlasıyla benzemesine karşın Big Time Adolescence’ı bir nebze kalabalıktan ayırabilmemiz finaline geldiğimizde mutlu bir son yazmak yerine, herkesin çuvallamaya ve doğru yolu bulmak için dilediği kadar zamanı kullanmaya hakkı var diyebilmesine bağlıdır. Haricinde Pete Davidson’ı kendi habitatında izleyebilmekten başka ne tür bir artıdan bahsedilebilir bulamıyorum çünkü. SNL’in Samberg ellere karıştıktan sonra kodu bozulan dijital kısalarından Chad’in bir üst modelini izliyoruz ne de olsa. Buna rağmen Davidson – Apatow ortaklığıyla alakalı olarak hâlâ belli derecede heyecan duymam da tamamen benim saflığım ve bela gibi duran erkeklere her canlı gibi zaaf barındırmamdan olsa gerek. Zaten şu karantinada gönül meselesinin hayatımızı dümdüz edip kayıplara karışanına bile hasret kaldık. Hadi artık bit be korona bit!