Eleştiri

The Disciple

Yayınlandı

on

Yönetmen & Senaryo: Chaitanye Tamhane | Oyuncular: Aditya Modak, Arun Dravid, Sumitra Bhave, Dhepika Bhide Bhagwat, Kiran Yadnyopavit, Abhishek Kale, Neela Khedar, Makarand Mukund, Kristy Banerjee, Prasad Canavese | 127 dakika | Drama

Mira Nair’in Monsoon Wedding’inden beri üç büyük Avrupa festivalinde (Cannes, Berlin, Venedik) ana seçkiye alınmış ilk Hindistan filmi The Disciple. İlgi çekici bir yolculuğu var esasında. Arka arkaya Oscar başarıları elde eden Alfonso Cuarón’un, Roma setinde bulunmuş filmin yönetmeni Chaitanya Tamhane ve Cuarón bu süreçte kendisine akıl hocalığı yapmış. Venedik’ten En İyi Senaryo ve FIPRESCI Ödülü ile dönen The Disciple’ın sonrasında da yapımcılığını üstlenmiş zaten. Dolayısıyla önümüzdeki uluslararası film yarışına, henüz resmiyete kavuşmasa da, eli epey güçlü giriyor diyebiliriz. İkinci uzun metrajlısı için kamera arkasına geçen Tamhane, klasik Hint müziğinin bir parçası olan raga‘ya gönlünü vermiş bir müzikseveri konu alıyor. Efsane bir raga sanatçısının oğlu olarak izlediğimiz Aditya Modak, hikâyenin merkezindeki musikiye derinden bağlı, ancak ne yaparsa yapsın istediği başarıyı yetenekleri el vermediği için yakalayamayan bir müzisyeni canlandırmakta. Çıkıştan ziyade inişlerin bulunduğu bir öykü bu. Pek alışık olduğumuz bir anlatı değil yani. Kimisi Whiplash, kimisi Inside Llewyn Davis’le mukayese etmiş. Yalnız örnek verilen her iki yapımın da etkilerini hissetmemize karşın Tamhane çok daha parçalayıcı, yüzeyin birkaç katman altında seyreden bir hüsran hissinin nöbetini tutmakta. Zaman bir hızlı, bir yavaş akıp hayat döngüsü nihayetine yaklaşırken esas karakterimiz Sharad yıkamadığı duvarları tırmalamaya devam ediyor. Ve bu hayal kırıklığının emareleri çok net bir şekilde olmasa da gölgesinde kaldığı babasıyla olan ilişkisine, çevresindekilere tutumuna ve hatta “şarkıcı olmak isterken müzik öğretmenliğiyle yetinmek zorunda kalmış hevesli kişi” klişesinin de ziyaret edildiği iş hayatına kadar her şeye tesir ediyor. Burada filmi güçlü kılan, yüksek sesle dile getirilmiş bir isyanın bulunmaması ayrıca. Söz konusu müziğe olan yabancılığımız sıradan olma korkusuyla yüzleşen her sanatçının evrensel mücadelesiyle birleşince her şey aşina bir hâl alıyor. Performans sanatının doğasında yeteneğin olduğu kadar, bireyin iç dünyasının nasıl bir çerçeve çizdiğinin farkında Tamhane. Sessizliğin yalnızca raga ağıtlarıyla bozulması da biraz bu yüzden. Dillenmeyen her şeyi küçük ayrıntılara gizleyerek, Sharad’ın kırılan heveslerini eslerle parlatarak servis ediyor. Tek büyük şikayetim, çağdaş müziğe karşı tutunduğu tavır. Birkaç sahnede kullanılan, arka fona yerleştirilmiş Hindistan usulü Pop İdol yarışmasına klasik müzikle giren yarışmacının modern olana hem imaj hem de ses üslubu olarak yenilmesi sanki Sharad’ın da fedakarlık yaparsa istediğine ulaşacağı algısı yaratıyor. Bu damarda neyse ki fazla mesai harcamamış Tamhane. Bir anlamda raga‘nın asla popüler kültürde yer bulamayacağının altını çizme gayreti olarak da yorumlanabilir tabii bu. Tüm bunların haricinde Güney Asya sinemasına has, insana dair olan her şeye duyulan koşulsuz hayranlığın geri plana atılmış olmasından da epey hoşnut kaldığımı ve bu acımasız, cilasız portrenin The Disciple’ı bu kadar konuşulabilir kıldığını da eklemek istiyorum. Kaybedenler masasındaki sessiz öfke bu coğrafyadan görmeye alışık olmadığımız kadar gerçek çünkü.

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version