Yönetmen: Tomm Moore, Ross Stewart | Seslendirenler: Honor Kneafsey, Eva Whittaker, Sean Bean, Tommy Tiernan, Maria Doyle Kennedy, Simon McBurney, John Morton, Jon Kenny, Paul Young, Nora Twomey | Senaryo: Will Collins, Tomm Moore, Ross Stewart | 103 dakika | Animasyon, Macera
Oscar yollarını aşındırmış The Secret of Kells ile Song of the Sea’nın yaratıcısı Tomm Moore, sahibi olduğu Cartoon Salon’un çatısı altında yeni bir animasyona daha imza atmış: Wolfwalkers. İcrada bulunduğu kuzeye dair masallar başlığının zirve noktasına değebilmek için canla başla çalışan Moore, üçüncü uzun metrajlısında amacına ulaşmış gibi gözüküyor. Doğa üstü reflekslere ve güce sahip kurtlar tarafından dört yanı çevrelenmiş bir şehirde, Keltik efsanelerinin izini sürüyoruz bu sefer. Muhafız babacığının gölgesinde macera aşererek sürdüğü hayatı yanlış zamanda yanlış yerde olmasından sebep bu tanınmadığı için öcü ilan edilmiş canlılarla kesişince bütünüyle değişen kızımız bizi hem görsel, hem de duygusal olarak dört başı mamur bir anlatının içine çekiyor. Wolfwalkers, sisi pusu eksik olmayan Ada’nın en gizemli köşesine dair hayal dünyamızda yaşattığımız her şeyi ete kemiğe büründürüyor. Gün ışığı vurduğunda dalgalanan kızıl saçından, arp ailesinin bütün tellilerine kadar ilmek ilmek işlemiş Moore filmini. Anne figürünün bulunmadığı sade baba kızlı yalnızlığında, merkezine 17. yüzyılın kendisine dayattığı rollerden huzursuz olan bir karakteri yerleştiriyor üstelik. Pixar’ın Brave’inde olduğu gibi net bir baş kaldırı gerçekleştirdiğini söylemek mümkün değil. Ancak Robyn, kolonizasyonla vals yapan İrlanda’da kendini kapana kısılmış hissediyorsa, bunun yegâne sebebi kafasında bazı şeylerin yerine oturmaması. Ve dışarıda bir yerde, ona seslenen, kendi kanının dönüşünü bekleyen bir adet yabancıyla el ele vermeye de sırf bu yüzden gönüllü. Elle çizilmiş bu narin animasyon finaline değin kız kardeşliğin önemini de tek bir sakat, yerine oturmamış taşa değmeden vurguluyor. Bunu her masalın kötüsü addedilmiş kurtlarla yapıyor olması da cabası. Moore’un sihri de tam olarak bu zaten. Çocuk hikâyelerinin bilindik öğelerini eğip bükerek yeni bir form kazandırmakta üzerine yok. Tabii ait olduğu toprakların tarihinin bilinci de eklenmiş hepsinin üzerine. Egemen olmanın her şeyden önemli sayıldığı çağ dışı bir kültürde, sömürgenin taraflarını şehrin muhafızları ve kurtlar temsil ediyor. Nihayetinde verilen mücadele kendilerine benzemedikleri, bir kafese tıkıp aidiyet duygularını bütünüyle yok etmek istedikleri bir cenaha karşı veriliyor kraliyetin adamları tarafından. Hâlbuki işgal ettikleri coğrafyanın esas sahibi, yazmaya çalıştıkları anlı şanlı tarihin orijini karşısındaki orman canlıları. Bu kadar değerli bir mesaj verilirken de kötüsünü katran karası bellemesine hiç kızmıyorum Wolfwalkers’ın. Bir tarafı parmağıyla işaret edip bağıra çağıra ayıplamasında fayda olduğunu düşünüyorum hatta. Fakat finaline dair ufak bir şikayetim var. Cinsiyet normlarının, toplumsal değerlerin ve kahraman algısının altındaki boşluğa bu kadar çok saldırırken kapanışa hem ana, hem de baba figürünün bulunduğu bir mutluluk tablosu yerleştirmek konusundaki ısrarını fazlasıyla muhafazakâr buldum. Renklerin ahengiyle performe edilen sanatın, her jesti daha da anlamlı kılan bestelerin ve kalbi oldukça temiz meselesinin hakkı bu muydu, emin olamıyorum.