Yönetmen & Senaryo: Francis Lee | Oyuncular: Kate Winslet, Saoirse Ronan, Fiona Shaw, Gemma Jones, James McArdle, Alec Secăreanu, Claire Rushbrook | 120 dakika | Drama, Romantik
Bağımsız kanatta icra edilse de ana akımın kapılarını aralaması sebebiyle yüksek profilli oyuncuların teşrif ettiği kuir filmlerde, sırf ödül almak uğruna bu toplara giren heteroları görmekten rahatsızlık duyduğumuz doğru. Ancak Cate Blanchett ile Rooney Mara’yı, Colin Firth ile Stanley Tucci’yi ve şimdi de Kate Winslet ile Saoirse Ronan’ı toz pembe fantezilerimizi ete kemiğe büründürürken izleyerek suçlu keyiflere gark olmadan edemiyoruz. God’s Own Country isimli kırsalı arkasına alan ekonomik öyküsünde doğanın sözünün geçtiği bir coğrafyayı mesken belleyip küçük ve sınırları belirlenmiş gerçekliklerine hapsolmuş karakterini incelemeye koyulmuştu Francis Lee. Ammonite’da da benzer bir manevranın 19. yüzyılda geçen ve kadın merkezli versiyonunu deniyor bu sefer. Güney İngiltere’nin sahil şeridindeki kasabalardan birinde paleontolog olarak kazı yapıp geçimini sağlayan Mary ve yaşadıkları travma sonrası eşi tarafından Mary’e emanet edilen Charlotte’ın kağıt üzerinde zor, ama tanıdıkça birbirlerinin dünyalarında tamamlayabilecekleri boşlukları görebildiğimiz için daha çok anlam teşkil eden aşk hikâyesi özetle. Yalnız her kuir dolup taşmamızda olduğu gibi perdenin alevler almasına sebep olacak bir tutkunun peşinden gitmiyoruz bu sefer. Francis Lee ile evvelden tanışanların bildiği üzere, kimin nasıl hislerle boğuştuğunu dile dökmekten kaçınan bir tavrı var. Öyle ki hikâyelerinde mekanın da bir karakter olmasına izin vererek, camekana koyduğu insanlarının büyüdüğü koşulları çok önemli bir yere konuşlandırıyor. Kate Winslet tarafından canlandırılmaktaki Mary mesafeli, soğuk, duvarlarını aşması zor biri, evet. Kimsenin bilmediği bir kasabada yaşadığı, kimsenin ilgilenmediği bir işi yaptığı ve bunların da ötesinde kuir bir birey olarak kimliğini gizlemesi gerektiğinin bilinciyle duygularını ifade etmemesi gerektiğine inanmış, inandırılmış hatta. Bu sebeple Ammonite’ın esleri çok uzun ve kulaklarınızı sağır edecek kadar da dingin. Varlığına inanmakta güçlük çektiğimiz hislerin hangi bedenlerde ikamet ettiğini kendimize sürekli hatırlatmak zorunda kalıyoruz. Düğümün sıkılığını da çözüme geldiğimizde gevşeteceğinin sinyallerini vermediğinden bu bekleyişin kimi seyirci için mücbir olacağının bilinciyle uyarımı da kondurayım tabii. Lakin belki aynı bastırılmışlığın bir türevini kendi şanlı tarihimde tattığım, belki Francis Lee’nin seçtiği rotayı artık benimsediğim, belki de sevişme eyleminin estetik olmayanını, hem de hemcinsler tarafından icra edilenini perdede görmeye duyduğum özlemle içinde kaybolmayı başarabildim Ammonite’ın. Soğuk rüzgâr kamerayı aşıp suratıma vurdu, denizin kokusu burnuma ilişti. Bir de çok konuyu dağıtmadan bir yere daha tutunmak istiyorum sanırım… Toplumun hadsizce dayadığı koşullar küçük yaştan zihinlerimize kazındığı için geç açılmanın yan etkisi olarak, ilk gençliğimize sığdırmamız gereken her şeyi geciktiriyoruz ne yazık ki. Yaş alma kavramının değerini yitirmesi ama bir yandan da korkulu rüyaya dönüşmesi, bu sebeple dalgalı denizlerdeki seyahatlerimizin hızlı ve kısa sürmesinin bir sebebi de bu bence. Ve Ammonite, Fiona Shaw’un da karakterini manzaraya dahil etmesinin ardından Winslet’in genç eşten, deneyimli partnere evrildiği dönüm noktasını çok iyi değerlendiriyor. Pastanın kremasını da en son sahneye saklamış zaten. Sözlerin yerini jestlere bıraktığı bitişteki tereddüt, o toyluğu, kanatlarını henüz açacak Charlotte’ın (Saoirse Ronan) heyecanını işaret ediyor.
İyi günler Oscar Bey
Öncelikle söylemeliyim ki sıkı bir takipçinizim, hele ki ödül sezonlarında. Birçok film görüşlerinizi de okudum. Ama genellikle kuir filmlerdeki yorumlarınızı merak ettigim için siteye ugruyorum. Ammonite’ı izledikten sonra yazınızı okudum ve hayal kırıklıgına ugradım. Bu kadar ucuz kurgulanmış ve zorlama bir filmi begenmeniz beni şaşırttı. Tabii bu benim kendi kanaatım.
Tekrar iyi günler diliyorum.
rextremendae
27 Aralık 2020 at 12:35
İyi günler Oscar Bey
Öncelikle söylemeliyim ki sıkı bir takipçinizim, hele ki ödül sezonlarında. Birçok film görüşlerinizi de okudum. Ama genellikle kuir filmlerdeki yorumlarınızı merak ettigim için siteye ugruyorum. Ammonite’ı izledikten sonra yazınızı okudum ve hayal kırıklıgına ugradım. Bu kadar ucuz kurgulanmış ve zorlama bir filmi begenmeniz beni şaşırttı. Tabii bu benim kendi kanaatım.
Tekrar iyi günler diliyorum.