Yönetmen: Kornél Mundruczó | Oyuncular: Vanessa Kirby, Shia LaBeouf, Ellen Burstyn, Molly Parker, Sarah Snook, Iliza Shlesinger, Benny Safdie, Jimmie Fails | Senaryo: Kata Wéber | 126 dakika | Drama
Bitmesi için gün saydığımız 2020 sinema yılının Netflix damgalı son marifetlerinden Pieces of a Woman, sinemada nihayet sayısı artan, siyasetini kadın bedeni, kürtaj, rıza gibi artık “hak” olup olmamasını neden tartıştığımızı asla anlamadığım temaların bir kısmı üzerinden yapan o filmlerden bir diğeri. Temelinde bu anahtar kelimeleri kullanmıyor olmasa da benzer sularda yüzeceğinin sinyallerini vererek açıyor perdesini. Nihayetinde hiç sahip olmadığı bir canlıyla açıklanamaz bağının yokluğuna elem doğuran da bir kadın, öyle değil mi? İlk yarım saatinde seyircisine nefes dahi aldırmayan plan sekans çekilmiş bir doğum sahnesi izliyoruz Pieces of a Woman’da. Ebe yardımıyla evde doğum yapan ana karakterimizin hamileliği bebeğin ölümüyle sonuçlanınca da yeni bir süreç başlıyor, iyileşmek ve kendi yaşadığı kaybın üzerinden doğruyu, adil olanı bulmak üzere dev bir matem hapisinin içerisine gömülüyor Vanessa Kirby’nin canlandırdığı Martha. Yolculuğunda tabii ki yalnız değil. Partneri/eşi/yol arkadaşı ve kontrolcü annesiyle acısını nasıl, ne kadar, hangi koşullar altında çekmesi gerektiğine dair anlamsız bir baskının altında ezilerek yaşıyor. Bu yüzden filmin birincil meselesi bir evlat kaybetmenin olayın esas öznesi üzerindeki psikolojik etkilerinden çıkıp, bu olayın mevcut aile bağları üzerindeki tesirine evrilmiş. Filmin amaçladığı da gözlemini tam olarak buralarda yapmak zaten. Öyle ki hep bir ağızdan övdüğümüz açılış sahnesinin ardından zaman olarak da herhangi bir ölçüte bağlı kalmadan atlayarak ilerleyen anlatıda Martha’nın ızdırabından ziyade bebeğini kaybeden bir çiftin çatırdayan birlikteliği merkeze yerleşiyor. Ancak bir kadın senarist tarafından yazılmış olmasına karşın, belki de yönetmen koltuğunda karşı cinsten birinin oturuyor olmasından sebep, meselesini tamamen erkek bakış açısı üzerine kurmuş Pieces of a Woman. Macar yönetmen Kornél Mundruczó ve gerçek hayattaki partneri, bu filmin de senaristi Kata Wéber, seri Oscar kliplerinden ibaret bir matem pornosu üretmeye o kadar odaklanmış ki işin melodram boyutu haricinde bu alışılmışın dışındaki kayıbın kendisiyle ilgilendiklerine dair derin şüphelerim var. Ağlayan, acı çeken, bağıran, başkalarını suçlayan insanları kendi ayrıcalıklı, zengin dünyalarında elbette bir karşılığa, gerçeklik payına sahip. Fakat düşük ve ölü doğumların yarattığı, başka bir şeyle mukayese etmesi imkansız kederin tasvirinde yalnızca tahmin edilebilir sonuçlara yönelip, içeriden bir pencere açamamasının bedelini çok ağır ödüyor film. Finale yaklaştıkça dağılması, yakın tarihte kadın partnerlerini istismar etmesiyle gündeme yerleşen Shia LaBeouf’ün kurgudan daha gerçek varlığı ve Yeşilçam klasiklerinin çözüm olarak sunduğu katarsisleriyle yalnızca gülünç değil, problematik bir yere de konumluyor kendini. Al bu parayı git anneliğinden, kırılma anında her şeyin farkına varıp hazır seyircim de var diyerek atılan mahkeme tiradına kadar bir düzine niteliksiz ödül yeminin esiri olunmuş. Burada elbette ellerindeki materyalin canını okuyan Vanessa Kirby ve usta aktris Ellen Burstyn’in canhıraş replik servisine hakkını vermemek olmaz. Ama madem bir ödül sezonu filmi çekmeye bu kadar muhtacız, bari ana akım sinemaya dair kolaycı sızılarımızı kamufle etmeyi bırakıp ne varsa ortaya serelim de çorbamızın bir tadı olsun.