Eleştiri
The Little Things
olmayan çok olan ödül avcılarının yönetmeni John Lee Hancock, epizodik prosedür dramalarından hâllice bir senaryoyla girdi bu sefer gündemimize. Seven’ın izlerini taşıyan, doksanların Los Angeles’ına konuşlanmış The Little Things isimli yeni projesi, daha önce de muhattabı olduğu izleyiciyi hedef seçip yakın tarihin en kötü Oscar zaferlerinin baş kahramanı olmuş Rami Malek ve Jared Leto ikilisiyle efsanevi aktör Denzel Washington’ı buluşturuyor. Çok tahmin edilebilir senaryosunda iyi-kötü, eski-yeni, kuralcı-kuralsız gibi artık canı çıkarılmış, ezber ettiğimiz bütün formülleri teşkilat, polis, FBI ve türevleri üzerinden karakterlerine biçip “Bu garip adam kesin katil ama nasıl kanıtlayacağız?” sorusunun peşinde koşarak sözde tekinsiz birkaç saat yaşatmaya çalışıyor hazır dev isimleri aynı çatı altında toplamışken. Fakat ne pahasına? Deke, Sparma, Jim Baxter gibi bu tür polisiyelere pek yakışan isimlerle donatılmış kadavra sofrasında dehşet verici ölümlerini görüş alanındaki tek sosyopat ile ilişkilendirmeye çalışan esas adamlarından, emanet doksanlar nostaljisine kadar her şey o kadar plastik ki bu dört başı tren enkazı yapımın iki saati aşma cüretine insanın inanası gelmiyor. Aslında asabiyetimizi konuşturduğumuz tepkiler vermek de yanlış. Televizyonun yalnızca network ayağında üretilen kalibredeki, bu yüzyıla ait olmadığı kesin hâli, mevcut kadın karakterlerinden geçtim hikâyenin merkezindekilere bile üçüncü boyut ekleyememesine karşın çok önemsenecek bir iddiayla oturmuyor masaya. Yalnız Jared Leto’nun her erkek oyuncunun cebinde bulunan göz kırpmadan deliyi oynama “çalışmasının” ödül sezonunun ilk safhalarında gördüğü ilgiyle boş yere bu filme sinirleniyoruz diye düşünüyorum. Pandemi koşulları yüzünden açılamayan sinema salonlarını birer ikişer doldurabilecek ya da işte HBO Max/Netflix gibi platformlarda belki bu kadar çok içeriğin üretilmediği bir dönemde seçkiye dahil edilse ortalama izleyicinin hiçbir soruya cevap vermediği için aklını çelebilecek, niteliksiz bir dolandırıcılık örneği ne de olsa karşımızdaki. Bu şartlara bağladıktan sonra da ne Leto’ya gösterilen ilgi, ne Rami Malek’in Mr. Robot haricinde hiçbir kontekste oturmayan oyunculuk stili bu kadar gözümüze batmazdı sanıyorum. Bu arada kendi projesini kendi üretebilme yetkisine ve ayrıcalığına sahip Denzel Washington’ın da kariyerinin ilk aşamalarında bile politik bir metin barındırmıyorsa yer almadığı, uzak durduğu bu türe artık yetmişe merdiven dayadım diyerek bodoslama girmesi de ayrı bir günün, Hollywood’un yaş ayrımcılığı üzerinden üretime devam ettiği bir sohbetin konusu olsun. Farkındayım, içerik hakkında çok da spesifik bir beyanda bulunamadım; fakat The Little Things de bomboş A4 kağıdından hâllice bir kepazelik zaten. Daha önce denenmemiş, yapılmamış hiçbir şeye kalkışmadan, üç kuruşluk fikriyle koca bir uzun metrajı doyurmaya çalışıyor. Olmaz sayın Hancock olmaz. Sadece bu film değil, sizin filmografi toptan olmaz. Lütfen sessizce o kameradan uzaklaşın artık.