Cadılar, ormanlar, konuşan hayvanlar, tabiat ve bir dolu uçuş uçuş Terrence Malick perdesinin arkasına saklanmış “Gerçek hayat da bu kadar sıkıcı.” viralı Studio Ghibli’yle olan ilişkimi hiç sakınmıyorum artık. Elbette arada yıldızlarımızın barıştığı yapımlar olsa da aynı öğretinin tıpkı Pixar misali tek bir storyboard’a bağlı kalarak döne dolana anlatılmasından, spiritüalizmi genel izleyicinin anlayabileceği yerlere indirgeyerek durmaksızın ısıtıp önümüze koymasından çok sıkıldım. Bunu kendini çok katkıda bulunduğuna inandırdığı animasyon sanatının renklerin birbirine karışıp girdaba evrildiği, benim hiç ısınamadığım bir üslupla yapması da işimi kolaylaştırmıyor. O yüzden ne yalan söyleyeyim, farklı bir medyum üzerinden, Ghibli’nin elini korkak alıştırdığı bilgisayar teknolojilerine sırtını dayayarak yeni bir film çıkarıyor olması haberine çok heyecanlanmıştım. Ama herhangi bir yaş aralığına ait olmamak konusunda direten stüdyonun Earwig and the Witch ismindeki bu denemesi TRT Çocuk’un bütçe vermediği projelerden bile acemice duruyor görsel olarak. İşin kötüsü, içerik de benzer bir demode yapıyla bezetilmiş. Büyüdüğü yetimhaneden bir cadı ve bu dünyaya ait olmadığı kesin beyi/efendisi/artık her ne ise tarafından evlatlık alınan küçük kızımız büyü öğretmesi karşılığında bu kötücül kadına ayak işlerinde yardım etmeyi kabul ediyor. Ama masal bu ya, cadı onu durmaksızın çalıştırırken anlaşmanın kendisine düşen kısmında asla sorumluluklarını yerine getirmiyor. Neticede bu tımarhaneden bozma evde Earwig, ya da yetimhanenin müdiresi tarafından verilmiş adıyla, Erica isimli çatlak ana karakterimiz de kendince evin ayarlarıyla oynayıp ortalığı birbirine katıyor. Ondan sonrası da bayır aşağı artık fikir fabrikası. Her şeyden evvel animasyon sanatında “çizgi film” yaftasıyla bu alanın meşruluğunu yıkmaya çalışanların önüne geçmemiz gerekiyor galiba. Çünkü kime hitap edeceğini bilememe hâlinin yetişkinler ve çocuklar arasında iki tarafı da memnun etmeyecek gri bir alana sıkışıp kalmasından muzdarip türün örnekleri. Bunu bu yıl Pixar’ın Soul’unda da çok hissettim. Benzer bir etkiyi de Earwig and the Witch ile yaşadım. Üstelik bu ton problemi yetmezmiş gibi tek bir incelikli nüansı bulunmayan öyküsüyle yeni bir deneyimden ziyade salt eziyete evriliyor Ghibli’nin son oyuncağı. Stüdyonun büyük ustası Hayao Miyazaki’nin oğlu Gorô Miyazaki’den bir beklentiye girmem de hatalı tabii. Neticede Yeşilçam filmlerinin binlerce defa ziyaret ettiği temaları en özelliksiz hâliyle kullandığı, From Up on Poppy Hill ismindeki korkunç bir referansı var kariyerinde. Fakat Ghibli’nin zamana yenik düşmemek için verdiği mücadele sonlandığı, Earwig de bu yeni başlangıcın temsilcisi olduğu için daha fazlasını istemek en büyük hakkımız diye düşünüyorum. Neyse, finalde açık bıraktığı, devamının gelebileceğinin sinyallerini verdiği, tesadüf ekonomisiyle yazılmış sahnesinin ardından umuyorum bu tatsız tarihi tekrar yeniden yazmayı başarır. Yoksa tıpkı Ghibli’nin diğer işleri gibi niş olmak için niş kağıt israflarının yanında yerini alacak bu devamı gelmesi muhtemel seri de.