Yönetmen & Senaryo: Evan Morgan | Oyuncular: Adam Brody, Sophie Nélisse, Peter MacNeill, Maurice Dean Wint, Tzi Ma, Wendy Crewson, Sarah Sutherland, Jonathan Whittaker, Jesse Noah Gruman | 100 dakika | Drama, Komedi, Gizem
Hak ettiği değer ile buluşamadığından bir nevi keşif muamelesi gösterdiğim The Kid Detective, seyir defterimi aşındıralı iki ay oluyor ama buradayız, şikayet etmiyoruz, rötarlı bir yazıyla daha sıramızı savıyoruz… Bu yıl içerisinde televizyonun iyi çocuklarının imajını onları anlı şanlı predatör eyleyerek imha eden Promising Young Woman sonrası, The O.C. ile hayatımıza girip cinsel uyanışımı tetikleyen Adam Brody’i bir kez daha izleme fırsatına eriştim The Kid Detective’te. Yolu hep kısalardan geçmiş Evan Morgan’ın ilk uzun metrajlı yönetmenlik denemesi minik bir kasabada vuku buluyor. Çocukluğu boyunca çözdüğü irili ufaklı davalar sayesinde ahalinin kahramanına dönüşmüş Abe Applebaum’un bugününe, 32 yaşında hâlâ bu garip dedektiflik kariyerini sürdürürken eline geçen ilk etli vakaya odaklanıyor film. Kaybettiği gururu, öz saygısı ve adı konulmamış bağımlılıklarıyla Abe, genç bir kızın acımasızca öldüren sevgilisinin peşinde, boyundan büyük işlere kalkışıp ailesi, çevresi ve tüm kasaba önünde hayatının sınavını veriyor özetle. Film noir temelleri üzerine kurulmuş epey hazin bir polisiye karşımızdaki, önce onu aradan çıkarayım. Soğuk ve kuru mizahını hem ana karakterinin her şeyiyle farkında olup yüksek sesle dile getirmediği gerçekler ile arasına mesafe koyması için, hem de hikâyesindeki çözüme katkıda bulunacak bütün detaylarını saklamak için kullanıyor. Nihayetinde sürprizinin gelişini saklayabildiğinden bu kadar ilgi gösteriyoruz Evan Morgan’ın kurduğu evrene. Tabii burada evren demişken bir parçası olsak da olmasak da nasıl hissettirdiğini bildiğimiz “küçük yer” psikolojisini bölge sakinleri ve kadrajına sığdırdığı manzaralar sayesinde güçlendirdiğini de not düşmek gerek. Yetişkin bir adamın küçük bir çocuğa aitmiş gibi duran ofisinde bir cinayeti çözümlemeye çalışması hayatına dair mikro bir gözlem noktası neticede. Çünkü Abe’in yarınları doğduğu yere ait olsa da, tipik Amerikan masallarında olduğu gibi, o küçük yaşta zekâsıyla herkesi büyüleyen çocuğun buraya sıkışıp kalması bedbaht durumlardan beslenen güldürüsünü daha sahici yapıyor. Kendini tekrar etmekten çekinmeyen bir film The Kid Detective, o yüzden buradan eleştirmeyi pek uygun bulmuyorum. Neticede bir nihayete vardırılmak istenen bu tarz polisiyelerin aynı ayrıntıları aşındırması adına mühim. Ancak karşımızdaki resmi tamamladığı için bir ehemmiyet teşkil etse de belki de bahsini ettiğim o “küçük” çevreyi aşındırmamak adına, her şeyi seyircisinin tanıdık olduğu bir yere bağlamasından pek hoşnut kalmadım. Neden bu tercihi yaptığını anlamakla birlikte önemsizmiş gibi gözüken ayrıntılara bağlanarak inşa edilmiş bir hayatın, kariyerin katarsisini çok ciddi bir tonda servis ediyor Evan Morgan. Memnuniyetisizliğimin filmin prosedür dramalarını andıran kısmındaki film noir ve komedi karışımından aldığım hazla alakalı olması da benim dengesizliğimin ilanı herhâlde. Neyse, bir sonraki projesi için bir hayli heyecanlı olmam affedilmemi sağlar umarım. Bu hem çok tanıdık, hem de pek taze sinema dilinin doğru kaynaklarla buluştuğunda nasıl sonuçlar doğuracağını görmek çok keyifli olacaktır, eminim.