Eleştiri
The Lost Daughter
Gyllenhaal, korku filminden hâllice bir öykünün üzerindeki kara bulutları biraz olsun dağıtmaya özen göstermiş. The Lost Daughter sadece bir iç hesaplaşmadan ibaret değil çünkü. Etrafa ya da seyirciye kendini sevdirmek gibi bir gayesi bulunmayan Leda aracılığıyla kadınlara kimi zaman rıza inşasıyla dayatılan “annelik” durumunun herkese uygun olmadığını ima ediyor her şeyden evvel film. Kadın perspektifinden, bu tercihi yapanlara da saldırıya geçmeden büyük fedakarlıklar söz konusu olduğu için bu dev sorumluluğu elinin tersiyle itmesi gerektiğini düşündüğünde, bir kadının bu kararı alabilecek ve uygulayabilecek güce sahip olmasını, seçme lüksünün bulunmasını arzuluyor. Erkeklerin borusunun öttüğü, toplum baskısına boyun eğmiş kadınlarla dolu bir sahilde, kendi hikâyesini aşındıran ve sırf huzur kaçmasın diye boyun eğilen her şeye baş kaldırmasıyla iyice ayırıyor kendini Leda, oradaki kalabalıktan. Kah lafı fazla uzatan ev sahibini kibarca kovalıyor, kah iki cümle sonrasını düşünmeden dürüstçe iletişime geçiyor, kah bir çocuğun oyuncak bebeğini kaçırıp kendi kendine oynuyor.
Tüm bu kalın sınırları çizen Leda kadar özgüven sahibi bir film değil ama The Lost Daughter. Geçmişle bugün arasında gidip gelirken hep iki farklı film izliyormuş hissiyatı hakim. Olivia Colman’ın başarıyla canlandırdığı İngilizce profesörü, entelektüel ve maddi anlamda üstün olduğu insanlarla karşılaşınca farklarını usulca gösterebilen her kadın karakter gibi canavarlaştırılmamış ama anlaşılmaktan çok anlatılıp geçilmiş gibi duruyor bir taraftan da. O tekinsiz atmosferle başıboş bırakılmış bir filme dönüşmüş adeta. Ters giden her şeyi incelemek yerine dağıttıkça da perdeyle seyirci arasındaki uçurum derinleşmiş. Bu noktada Dakota Johnson’ın bilinçsizce canlandırdığı Nina’nın gayesizliği, Paul Mescal’ın steryotipleşmiş kastingi ve bütün katarsislerin çözülme anı olarak görülebilecek itirafın ardından frenden ayağını çekmesiyle birlikte dağınık bir yapbozdan koşarak uzaklaşmış sanki Maggie Gyllenhaal. Tek bir karakterine imtina edip geri kalanını kaderine terk etmiş.