Eleştiri
Don’t Look Up
Adam McKay, The Big Short ile Vice’tan farklı olarak tamamen hayal ürünü bir yakın geleceği mevzu edinirken sırtını koltuğa iyice yaslayıp en iyi bildiğini yapıyor ve sadece seyircisini güldürmeye odaklanıyor bu sefer. Don’t Look Up dev bir hiciv, müthiş bir Amerikan siyaseti parodisi ve haber kuruluşlarının hem televizyon hem de dijitalden kitlelere gerçekten saptırılmış, taraflı aktarımla zehir saçtığının bir başka kanıtı elbette. Fakat bunun da ötesinde tıkır tıkır işleyen bir komedi egzersizi. Leonardo DiCaprio’dan Meryl Streep’e, Mark Rylance’tan Cate Blanchett’e, mizah temelli oyunlarının en mübalağalı formunu kullanma fırsatına erişen oyuncularıyla birlikte McKay, iki saat boyunca muhatabının kahkahasını sağmaktan başka hiçbir şey hedeflemiyor. Belki kendi kendimize üçlemenin sonu olarak ilan ettiğimiz, filmografisinin nihai halkasında geriye döneceğinin de sinyallerini veriyordur yönetmen, kim bilir. O kendini çok ciddiye alan ve esprilerle donatılmasına karşın didaktikliğinden taviz vermeyen son dönem sinemasına sırtını dönmüş de Will Ferrell, John C. Reilly, Paul Rudd ve benzerleriyle oturduğu masaya tekrar oturmuş gibi.
Filmin uluslararası alanda karşılaştığı negatif tepkiler bu yazının konusu olmasa da, genel olarak bu veryansını McKay’in son dönemdeki metotlarından vazgeçmesine bağladığımı belirtmek istiyorum açıkçası. Çünkü “çok zeki ve incelikli” bir film üretme motivasyonunu askıya almış, elindeki imkânlarla ölçeği olabildiğince büyük, “dünyanın sonu” komedisi çıkarmak isteyen bir anlatıcı var karşımızda. Bunu en çok da film bitip kapanış jeneriğinin ilk parçası oynadıktan sonra sahnelediği alternatif gelecekte belli ediyor. Don’t Look Up, yüzde yüz gerçeklik payı taşıyan, topluma dair bir taşlama olmadığına dair bayrağı açıyor hatta. Dolayısıyla, eğer çok geç kalmadıysam, Netflix bünyesinde filmin karşısına oturacaklara yarınları düşünmeden sadece gülmek için orada olduklarını hatırlatayım. Leo’nun anksiyete ataklarına, Jennifer Lawrence’ın generalle alakalı takıntısına, Meryl’ın mutlak sonuna, gerçeği reddeden kara cehaletin varlığına, dünyaya iyi davranmak gibi bir niyetin hiç olmadığına, bizi köleleştirmiş ekranlara asla baş kaldıramayacağımıza, dünyanın sonunda bile ezmeye ezilmeye alan tanındığına gülerek finali etmekte yarar var. Yoksa ne bu filmin, ne de hayatın tadı çıkar.