Dizi Eleştirisi
And Just Like That… (Mini Dizi)
A
And Just Like That’in başına, Carrie’nin kıyafet odası detayı haricinde aradaki fecaat perde deneyimlerinden hafızama bir şey atamamış olmanın korkusuyla oturdum. Taze olduğu için ezberimden henüz tek bir satırı silinmemiş hatırama saygısızlık etmesinden çok çekindim. Ama öyle olmadı işte. Çünkü King ile ekibi, insan ilişkileri konusunda her daim realist davranmayı seçen ve belki de ikili iletişimimizle ilgili bu kadar evrensel olabilmeyi başaran gözlemler yapabildiğinden, yirmi senelik aranın ardından da kimsenin zamana karşı koyamayacağının kabulü ile girmiş meseleye. Karşımızda tanıdığımız, ama artık ellilerinde beyaz kadınlar olduklarının bilincinde bir Carrie, Charlotte ve Miranda var. Gerçek dünyada, bu entelektüel birikime sahip insanların bunun ağırlığı ve hatta yarattığı suçluluk duygusuyla hareket edeceğini de göz önünde bulundurarak buna göre sınava tutuyor karakterlerini King. Kuir terimlerin şemsiyesinde zorladığı Charlotte’ı hiç siyah arkadaş olmamasıyla yüzleştiriyor. Yanlış yapmak istemeyen Miranda’ya eylemlerinin özneleri karşısında çuvallaması için imkânlar yaratıyor. Ve en çarpıcısı tabii, aşk için yaşamış Carrie’ye de acıların en büyüğünü tanıtıyor.
Benim gönlüm, sevmelere doyamadığımız kadınların şimdi orta yaşlarında, New York gibi dünyanın en büyük kozmopolitlerinden birinde, yüksek gelirli sınıfa ait hayatlar sürerken ayrıcalıklarının onlara verdiği armağanların ve deneyimlerinden alıp götürdüklerinin bilincine varmış hâllerinden pek razı açıkçası. O jenerasyona ait birinin yönelimiyle ilgili geç de olsa bir keşfe çıkmış olmasını garip karşılamıyor, siyah arkadaşına mahcup olmamak için sürekli çaba sarf eden beyazlığı gerçekdışı bulmuyorum. Ve hatta dizinin yenilenmesinin ardından ritmini bu kadar hızlı oturtabilmesini de takdir ediyorum. Sex and the City “mirasının” yapıtaşlarından Steve ve Mr Big’i tek kalemde bir kenara atmak cesaret istediği gibi, onları portreden çıkarmasının ardından bir boşluğa düşülmemesi, yeni keşiflerde bulunması ayrı bir başarı. Ve tabii tüm bu renovasyon içerisinde Kim Cattrall’ın Samantha karakteri için diziye dönmek istemeyişiyle birlikte onu yok etmektense anısına saygı göstererek de hanesine artı puan yazdırıyoruz hiç şüphesiz.
Doksanlardan bugüne taşınmış bir yapımın ayarlarıyla oynanmasına gösterilen direnci rafa kaldırıp sadede gelecek olursak, ölümün yaşıtlarına sıçradığı, yaş alan kadınlara toplum tarafından baskılanan güzellik normlarıyla boğuşulduğu, arkadaşlıkların birlik kadar ayrılık da barındırdığını söyleyen And Just Like That, SATC’nin geç ama sadık hayranlarından biri olarak beni tatmin etti diyebiliyorum. O yüzden bu serüvenin devam etmeyecek olması, en az sezon prömiyerinde bizi hazırlıksız yakalayan ölüm haberi kadar dokundu bana. Üstelik bu sefer bir daha geri dönmeme ihtimali de var Michael Patrick King’in. Che ile Miranda’ya ne olacak, Seema’sız günler nasıl geçecek suallerini cevapsız bıraktığımız karanlık günler kapımızda.