Eleştiri
Bana Karanlığını Anlat
Bizim gibi dini inanışları öncülleştiren, hayatının mühim bir parçası hâline getiren toplumlara çok tanıdık gelecek bir yeri gözlemliyor Gizem Kızıl kamerasıyla. Gasilhane dediğimiz yer, zaten faşist felsefelerin ürünü inanışlardan birine ait, ölünün toprağa verilmeden önce temizliğinin yapıldığı, bir ritüeli gerçekleştirmek üzere uğranan son duraklardan biri. Burada çalışanı, imamı ve kuruluşun kendi içerisindeki aksaklıklarıyla başka bir pencere daha açmış tabii film. Her türlü imkânsızlık, devlet babacığın vatandaşına sadece yaşarken değil, ölüyken bile saygı göstermediğini hatırlatır nitelikte. Ancak esas dert tabii ki de klasik aile yapısıyla. Ataerkiye bir şekilde boyun eğmiş önceki nesilin karşısında sesi çok çıkmasa da özgürlüğünün tadını ufaktan alınca gözü açılan bir kadını yerleştirerek gözlemler dile dökülüyor, büyükten küçüğe uygulanan kaynaksız baskının yarattığı travmaların ahı çıkarılıyor âdeta. Gizem Kızıl, erkeğin elinin değdiği, varlığıyla dinamiklerini bozduğu her ilişki gibi filmindeki kadınlar arasında da cephe yaratırken bunu durmaksızın hatırlatmış. Oğluna gelinini uygun görmeyen kayınvalidenin, komşudan dönme yeni gelin adayının, sesini pek çıkarmayan eltinin kötü olduğunu söylemiyor. Aksine, kendi burnundaki sümüğe bakmadan konuşan amcayı, bencilliğiyle yeni Türkiye’yi anımsatan imamı, yaptıklarını Nermin’den dinlediğimiz ölmüş kocayı, matem günü malı mülkü düşünen erkek kardeşi gösteriyor parmağıyla ve tarafını her daim belli ediyor.
Gasilhanenin bulunduğu araziden asla uzaklaşmayan yapımın tiyatro oyunlarını hatırlatan bir tarafı var elbet. Varış noktasına uzaklığı saatinize bakmadan bile hissedebildiğiniz çok net bir ritimle ilerliyor çünkü film. Bunun yetkin bir sinema dili oluşturmaya katkısı bulunsa da biraz gerçeğe dayalı sözlerinin tesirini körelttiğine şüphe yok. Örneğin Nermin dev bir patlamayla herkesin yakasına yapışmasa da kocasının ölüsüne pek de onunmuş gibi durmayan eğreti bir tavırla kusuyor öfkesini. Hatta kağıda not aldıklarını yüksek sesle okurmuş gibi hissettiriyor biraz da. Bunları yan karakterlerin sahiciliğiyle, teker teker açık edilen motivasyonlarıyla dengelemeye çalışırken de biraz sendeliyor Bana Karanlığını Anlat. İçeriden bir gözle tanıdığımız coğrafya hakkında aktardıkları ve seyirci arasına mesafe giriyor. Ama buna karşın filmin tıkır tıkır işlediğini inkâr edemeyeceğimize inanıyorum. Gizem Kızıl’ın dünyayla ve bilhassa Türkiye’yle olan derdini doğru kelimelerle ifade ettiği neredeyse kesin gibi. Umut vaat eden bu başlangıcın ertesinde yapacağı ilk işi merakla bekliyor olacağım.