Eleştiri
Zuhal
Zuhal kim, bu garip hadiseler sırasında ne tepki verir ve nihayetinde bir soruyu mu yoksa bir cevabı mı arıyor başlıklarına fazlaca kafa yoruyor film. Edinilmiş huzurunun içerisinde hayata dair taşıdığı kaygının bir temsilcisi çünkü bu kedi sesi. Tırmalıyor zihninin içerisinden onu. Görünürde her şey yerli yerinde. Zevkli bir ev, söz sahibi olduğu bir kariyer… Şık, bakımlı, güzel bir kadın Zuhal. Ama böyle bir hayat da insanı mutlu etmiyor ki gibisinden, kadınların başarılarını gölgeleyecek bir yere de asla bağlanmıyor. Aksine erkek egemen zihniyetin nevrotik, burnu büyük olarak kodlayacağı bir kadını ve hatta başka ellerde böyle bir karikatüre dönüşebilecek karakterini anlamak, anlatabilmek için üstün bir çaba sarf ediyor. Her şeyin biraz daha anlamlandığı yer de Zuhal’in bu kedi sesinin peşine düşmesinin ardından karşısına çıkan başka kadınlar tabii ki de. Çünkü böyle hikâyelerden alıştığımız üzere, cevabın aslında içeride bir yerde olduğunu kavrayabilmesi için o dayanışmaya bir hayli ihtiyacı var. Kaldı ki, kendi küçük penceresini kapıları dinleyip yeni hayatlara dahil oldukça büyütüyor ve her şeyi bildiğini sandığı yerden uzaklaşıyor.
Evin ortasına bırakılan dolabından, annesi tarafından zorlanan özürüne kadar Türkiye’den bir manzara olduğunun da hatırlatmasını sıklıkla yapan bir film Zuhal. Egzotik varlıklar gibi davranılan, kariyer sahasında herkesin canını okumuş kadınların varlığını izole edip iyice yabancılaştırmaktansa, zorla öteki yaratan bir dünyanın sınırlarında var olurken ne tür kaygılar biriktirdiğine göz atıyor. Karakter gelişimine dair bir duraklama dönemine girdiği ikinci çeyreğinde de absürtleşen bir mizahın elinden tutarak seyirci için de tohumları atılan şüpheye daha kalender bir yerden tutunuyor aslında. Zuhal’in aklını yitirdiğini düşünmekten kendimizi alıkoyamasak da final noktasından sonra geriye dönüp baktığımızda bu bilinçli tercihin de yadsınamaz bir katkısı olduğunu görüyoruz. Muhtemelen ayrılık acısı çeken karşı komşusundan, yeni çocuk sahibi olmuş bir annenin yorgunluğunu kolektif hâlde uyuklayarak paylaşmasına kadar her katta, her kapıda yeni bir delik daha açıyor ördüğü duvarlara Zuhal.
Nihal Yalçın’sız bir Zuhal düşünülemeyeceğini söylemeden de yazıyı bitirmek olmaz. Her janrın oyuncusu denilebilecek bir kumaşa sahip olduğundan burada da hepimizi büyülemesine şaşırmamak gerek elbette. Ama öyle güzel giymiş ki Zuhal’i üstüne, film Nihal diye anılmayı hak edecek bir bütünlüğe ulaşmış. İyi yazılmış, iyi yönetilmiş ve tüm kadrosu tarafından da iyi oynanmış yapımın daha da büyük bir doruğa çıkmasını arzu etmek haricinde bir maruzatım yok sanırım. Kadınların hikâyelerinin kadınlar tarafından anlatıldığında nasıl sonuçlar doğurduğunu bir kez daha görmek açısından da ehemmiyetli bir yapım bence. Türkiye Sineması’nda da cinsiyet beyanı belirtmeden bu sohbetleri yapabildiğimiz günlere gelmeyi çok istiyorum. Nazlı Elif Durlu gibi vizyon sahibi anlatıcılar, üretmeye ve hikâyelerini paylaşmaya devam ettikçe de hedefe düşündüğümüzden daha hızlı yaklaşacağız gibi.