Eleştiri
Tótem
Tótem, bütün karakterleriyle kalabalık bir ailede büyümüş, çocukluğunun bir kısmını ebeveynlerinden başka bir büyüğünün evinde günleri devirerek geçirmiş herkesin tanıdık bulabileceği bir yapıya sahip. Bu sadece sıkı bağları olan ya da mevcut durum gereği bir araya gelen bir aileyi konu aldığı için değil. Lila Avilés, her karakterine eşit zaman ayırarak çok da kolay rastlamadığımız bir şeyi başarıyor ve herkesi önemsemimize sebep oluyor. Tıpkı büyük aileye mensup herkesin yaşadıkları gibi biraz da. Belki sırf kan bağımız olduğu için hayatlarımızda bulunan herkesi benzer bir şekilde sevemiyoruz; fakat bu bütünlük bir şekilde hepsinin hayatımız üzerinde bir etkisi olmasına sebep oluyor, hele ki küçük yaşlarda bunu seçme şansımız yokken. Tótem de bir film olarak bunun bir hayli bilincinde ve hem oyuncularına müthiş fırsatlar sunuyor hem de seyircisine herkesi anlayabileceği bir alan bırakıyor. Bu açıdan düşünülünce Avilés’in bir mucizeyi gerçekleştirdiği bile söylenebilir. Her kafadan ayrı bir sesin çıktığı evde seçtiği manevralarla, sanki duvara bardak dayayıp kulak misafirliğini bir üst aşamaya taşıyormuşuz gibi değil de, o ailenin bir parçasıymışız gibi hissettiriyor.
Belki ölümle bu kadar yakından yüzleşmedim ya da bir aile ferdimiz benzer bir dertle boğuşmadı ancak Tótem’in Sol’u oldum ben de bir zamanlar. Akşam olsa da ebeveynlerim işten dönse ve yanlarında güvende hissettiğim esas kandaşlarımla anneanne evinden çıkıp eve doğru yola koyulsam diye çok bekledim. Bu hissiyat çocukluğumun bir kısmına kalp kırıklığını işledi. Kimi zaman saatler geçmedi, kimi zaman da saatler geçse bile yolu gözlenenler vaktinde gelmedi. Dolayısıyla Tótem’deki Sol tarafından tam olarak adı konmayan kalp ağrısının yaralayıcı tarafı Avilés’in eşsiz kamerasıyla üzerime tüm ağırlığını bıraktı açıkçası. Sıcacık bir ortamda, birbirine sıkıca tutunmuş insanlara keyifle bakarken, yanlarında kendim olamayacağım bilsem bile, özlediğim insanları andım hep. Bir teyzenin koluna da ben girmek, ailenin bir parçası olan hasta bakıcıyla dertleşmek, mutfağa girip pastaya yardım etmek istedim. Oldukça basitmiş gibi gözüken, ama aslında başarması çok zor bir şeyin üstesinden geliyor kısacası Avilés. Bitmesin istediğimiz bir aile toplantısında bizi de yabancı değilmişiz gibi elimizden tutarak bir koltuğa oturtuyor. Tek banyo için verilen kavgayı, trajik anlarda etrafında ne olup bittiğinin farkına varmayan çocuk çığlıklarını, en sevdiklerimiz yaralanmasın diye verdiğimiz nafile çabayı hatırlatıyor. Hiç efor sarf etmiyor gibi gözükse de öylesine büyük, öylesine derin bir yere dokunuyor ki etkisi uzun süre geçmiyor.