Dizi Eleştirisi
Heartstopper (2. Sezon)
Gay, biseksüel, lezbiyen ve trans temsiliyle yaptığı açılışın ardından bu defa aromantiklerle aseksüelleri de klanına dahil eden Heartstopper, anneniz Olivia Colman’a açıldığınızda size kocaman sarılarak karşılık verdiği bir fanteziyi satıyordu (“Fantezi” demek de tamamen coğrafyadan sebep travmalarımızdan. Olması gerekene bir rüyaymış gibi davrandıran herkese yazıklar olsun!). Bu sezonla birlikte her kuir çocuğun farklı deneyimlere sahip olabileceği akıllara gelmiş. Charlie’nin ailesi devreye giriyor, aşk ile dolup taşmış çocuklarının okuldaki durumundan endişe duyuyor. Nick’in Fransız olduğunu öğrendiğimiz babası ve homofobisiyle merdivenlerden yuvarlamak istediğimiz ağabeyi bir gözüküp, bir kayboluyor. Bunların üstüne en anlayışlısından orta yolcusuna, en sinsisinden dümdüz faşistine, Nick ile Charlie’nin arkadaş grubundaki miniklerin ebeveynleriyle de tanıştırıyor bizi Heartstopper ikinci sezonunda. 8 bölümlük yeni çıkartmanın önemli bir kısmını Paris’teki okul gezisine ayıran dizi, kitapta daha sonra ne kadar yer kapladığını da tam bilmediğim yeme bozukluğuna da değiniyor ayrıca. Nick ile Charlie’nin öpüşmekten ötesine gidemeyen masum hâllerinin tekdüzeliğini de epey toparlamış bu konu. Açılmanın yalnızca kişiyi değil, en yakınlarını ve bilhassa içerisinde bulunduğu ilişkinin diğer yarısını da ilgilendirdiğinin altını çizen bir tetiklenme hâliyle bir başlık daha açıyor kendine kısacası.
LGBTİ+’ları eksiksiz ve doğru ışıkta tasvir eden, hayatlarımıza dokunan herkese bir el kitabı olmaktan vazgeçmeyen Heartstopper’ın bu cephede eksiği yok. Giderek kendini geliştiren genç oyuncu kadrosunun belli ki setin dışına da taşmış dostlukları tarifi imkânsız bir kimyayla ekrandan bizlere de geçiyor. Vasıfları arasında hep “tatlı” olması dile getirilen yapım, bu anlamda bir süre daha sınıfta kalmayacak belli ki. Ancak ana karakterlerini neden bilinmez Instagram’dan haberleştirmesi, öğretmenleri bile birbirine yamayan kolaycılığı, Paris’i tatlı bir Güney Avrupa kasabası gibi resmetme tercihleriyle biraz sekteye uğramış bana kalırsa sevdiğimiz yapım. Her an, her durumda doğru olanı söylemeye gösterdiği özen takdir edilesi. Seyir sırasında bazen kendimi kimi cümleleri hafızamın bir köşesine not ederken yakaladığımı da itiraf edeyim hatta. Ama öğretmenlik yaparken iyi bir öykü anlatmayı unuttuğunu düşünüyorum bu sezon Heartstopper’ın. İlgiyi nasıl ayakta tutacağına dair bir fikri yok gibiydi sanki. İdeal dünyasının misyonu ağır gelince, en nihayetinde bunu kendi klanından insanların izlediğini bütünüyle atlamış.
Bizi ilk sezonda yakalayan masum aşkın bir tekrarı olmayacağını biliyor, bunun yerine yeni ve aşina bir his yaratmasını da umut etmiyordum açıkçası Heartstopper’ın. Dolayısıyla beklenti ekonomisinin mimarı olduğu bir bozgunla muhatap olduğum düşünülmesin. Derdim bu sezonda dizinin nefes almaya hiç vakit ayırmaması. Ne Nick, ne Charlie, ne akranları, ne aileleri, kimsenin dinlenmediği ve dünyaya göğüs germeden dümdüz var olamadığı bir sorumluluk yoğunluğu baskın gelmiş. Maggie Rogers’la açıp CHRVCHES’la kapattığı sezon müfredata uygun bir sterillikte olsa da eğlenceye hiç yer ayrılmamış. Sancıya da varız aslında. Ama buradaki sızılar bile süzgeçten geçtiği için minör depreşmeler haricinde pek bir dip göremiyor, insan evladının ağzından çıkacağına inandığımız gerçeklikteki cümlelere, sonu tembihe varmayan sohbetlere de acıkıyoruz.
gkmn1971
5 Ağustos 2023 at 09:22
Nick bazı sahnelerde Danla Biliç e benzemiyormu??? Bu arada beni tutan karakter de Charlie nin babasi oldu. Tum daddy lere selam olsun… :)))
Gonca
5 Ağustos 2023 at 11:43
Güzel bir sezondu fakat böyle tam ifade edemediğim bir eksiklik vardı. Siz gayet güzel ifade etmişsiniz bük eksiklikleri.
Gonca
5 Ağustos 2023 at 11:44
*Bük değil bu