Eleştiri
Kuru Otlar Üstüne
Samet’in kim olduğunu anlamamız için iki karakteri kullanıyor Ceylanlar. Bunlardan birincisi çok sevdiği ve hediyelerle şımartıp, etrafında elini kolunu nereye koyacağını bilemediği, dünyasında önemli bir yer kaplamaktan hoşnut olduğu Sevim. Karanlığı ana karakteri haricinde ışık ve mekan kullanımıyla da hissettiren filmde, yüzünde açan güllerle aydınlatıyor bizi Sevim. Neticede bir çocuk tabii ki. Samet’in egosunun yön verdiği iç dünyasında çocuk hâliyle bir yer teşkil ediyor olması da seyirci nezdinde korunup kollanması gereken bir karaktere dönüştürüyor onu. İkinci önemli karakter ise Merve Dizdar’a Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü getiren Nuray. Ceylan yapımlarında görmeye alışık olmadığımız, bugünle ilintili biri Nuray. 2015 Ankara Gari Katliamı’nda bir bacağını kaybetmiş. Filme “politik” yakıştırmaları yapılmasının da yegâne sebebi. Filmografisinin en mühim kadın karakteri olmaya aday Nuray, Samet’in egosu bir kız çocuğu olarak kırıldıktan sonra sığındığı, daha doğrusu zorla kendini kabul ettirdiği bir liman. Örgütlü mücadeleden gelen, Samet’in kusurlarını da gören, ama kaderine razı gelmek zorunda kaldığı taşrada ilkelerini bir kenara koyarak Samet’le aynı masaya oturmayı kabul eden de biri ayrıca.
Nuray ile Sevim üzerinden tanımlaması kolaylaşan Samet, toplumsal meselelerdeki eylemsizliği, kendini bulunduğu konuma layık görmeyişi ve daha fazlasına sahip olacağı yere dönmeyi düşünürken taşrada doğup büyümüş meslektaşlarına kalmayı uygun gören kibriyle giderek sıradanlaşan bir erkeği temsil ediyor. Hem ev hem de iş arkadaşı Kenan’la İlçe Milli Eğitim tarafından çağrılan Samet’in aklından terfi haricinde hiçbir şey geçmiyor örneğin. Çünkü hayatın doğru tarafında olmasa dahi ona altın tepsilerde sunulacak bir şeylerin varlığına, dünyanın ona borçlu olduğuna inanmakta. Filmin konusu ilk açıklandığında bahsi geçen “öğrencisinin tacizle suçladığı öğretmen” de (yanılmıyorsam haksız bir suçlama olduğu söyleniyordu) ta kendisi. Yalnız burada kimin sınırları nerede çizdiği ve failliğin katmanlarıyla ilgileniyor Ceylan. Taraf tutmamak kalemine, kamerasına, hayattaki bütün tutumuna işlemiş biri biliyorsunuz ki. Burada da bir yargıda bulunmuyor asla ve filmin en büyük de meziyeti bu. Vicdanın zerresini barındırmayan, katran karası bir adamı gözlemliyor.
Dost sohbetlerinde dahi biçimi sebebiyle pek organik hissettirmeyecek, insanın doğasına dair uzun münakaşaların gediklisi olmalarından sebep Ceylanlar, Kuru Otlar Üstüne’nin birkaç yerine de hikâyenin akışı için elzem hasbihâller yerleştirmiş. Kimisi öğretmenler odasında tansiyonu yüksek ancak sonuçsuz bir yüzleşme, daha doğrusu gerçek yüzünün ortaya çıkma korkusuyla öfkelenmiş Samet’i izletiyor. Kimisi ise bu coğrafyanın bizi iliklerimize kadar politik olmaya itmiş kargaşası içerisinde her anlamda uyuşmuş Samet ile en azından bir şeyler için mücadeleyi denemiş, yılmamış, büyük bir yara alıp bedeninden kayıp verince aile evine dönmüş Nuray’ı aynı masaya oturtuyor. Fakat sorun şu ki, Nuri Bilge Ceylan’ın son iki filminde de gördüğümüz o tartışmaların politik bilinçle ilgili olan kısmındaki yalınlıkta büyük bir toyluk var. Taraflardan birinin tam karşıt görüşü savunmak haricinde ortaya içeriden bir gözle bakamadığı yararsız cümleler sıralanıyor peşi sıra. Ceylanlar gerçekten de mevcut karanlığa çok dışarıda ve seyirci kaldıklarını Nuray’ın geçmişine yakışmayacak derecedeki olgunlaşmamış cümlelerle açık ediyorlar.
NBC sinemasının geldiği yerle ilgili konuşmak tabii ki de keyif verici. En büyük hayranlarından filmleriyle asla barışamayanlara, türlü fikre kulak vermek Ceylan filmleri vizyona girdikten sonra keyif aldığımız bir aktiviteye dönüştü de aslında. Ama bu filminde ülkenin içinden çıkamadığı karanlığı görseler de, yalnızca Samet kadar fikir sahibiymiş ya da aksiyona meyilliymiş gibi hissetmekten alıkoyamadım kendimi. Kimseye politik bir tutum borcu yok elbette. Karın çaresizleştirdiği, soğuğuyla altına gömdüğü köyle aynı kasveti yakalamaya çalışması, zorunlu görevle bir çıkışsızlığı işaret etmesi, Samet’i savunmak yerine ona dışarıdan bakıp bu ülkenin belli bir kesimin seçtiği yolla kaygılanması ile ülkede olan biten arasındaki parallellik bir beklenti oluşturuyor sadece. Lakin hikâye etmenleri özdeşleşmeyince ortaya uzun süre pişirilse de çiğ kalmış bir sonuç, artık aldırış edemediğimiz bir yabancılık çıkıyor ister istemez.
Elbette takdir etmemek imkânsız Kuru Otlar Üstüne’nin sinema dilini. Mesela bugüne kadar hiç yapmadığı bir şeyi yapıp, bir anda sette olduğumuzu hatırlatması da söylediklerimi haksız çıkaracak bir köprü yaratıyor. Ceylan izlediğimizin bir film olduğunu unutmamamızı arzu ediyor belli ki. Setteki sineklerle hayal ürünü okumalar yapan ya da Kış Uykusu belgeselinde Demet Akbağ’a çektiği azarı görüp de sinirlenen seyircisine uyanmasını söylüyor adeta. Samet’in çektiği fotoğrafları aralara serpiştirirken, fotoğrafçılığıyla da bilinen yönetmene dair de bir izlenimi elden geçiriyoruz bana kalırsa. Hayatına yalnızca deklanşörün diğer ucundan dahil ettiği insanları dijital fotoğraf makinesinin hafıza kartında tutarken, realiteyi de kendisine anca bu kadar yakın tutabildiğini görüyoruz. Fikrî sayıklamalardan ibaret bir birikimin sinema sanatı yordamıyla ifade edilmesinden ötede bir şeyle ilgilenip ilgilenmeyeceğinin hep bir muamma olduğu da netleşiyor bu ayrıntılarla. Umut etmenin yorgunluğundan dem vuran karamsar karanlığı dış sesin devreye girdiği finalle de cılızlaşıp önemsizleşiyor sanki onun için. Film bittiği anda Nuri Bilge Ceylan’ın kağıttan okuyacağı bir söz de kalmıyor, kaygıları TRT sponsorluğundaki bir sonraki Anadolu ziyaretine kadar öteleniyor.
Berna Karakaş
1 Ekim 2023 at 22:23
O kadar kötüydü ki filmi mola verene kadar zor izledik.molada salonu terkettik. Malesef daha fazla yavaşlığa ve basitliğe katlanamadık.
alman
2 Ekim 2023 at 16:08
chok beyendiö, chok guzel bi filmdi. Uzun zamandır izlemediğim kalitede, muhteshem otasi bi film. Ulkemizi chok guzel ynsitiyor. Deutschlandda chok ozledgim vatanim