Eleştiri
El Conde
Larraín’in Fransız Devrimi’nden hemen sonra gözlerini dünyaya açmış, vampir olmasından sebep uzun soluklu bir motivasyon ararken devrim karşıtlığına soyunan Pinochet’si yaşlılık döneminde çıkıyor karşımıza El Conde’de. Bozguna uğrattığı halkları birer birer sindirip Şili’deki iktidar günleriyle kendini bile şaşırtacak kötülüklere imza atıyor. Fakat herkes ona sırtını dönünce hakkı olmadan yaşadığı küskünlüğünde artık yüzyıllardır süren vampir ömrünü bir nihayete erdirme kararı alıyor. Evlatlarından hizmetlisine, dava arkadaşlarından ruhuna göz koymuş üçüncü kişilere, kimse kamerayla göz göze gelmese de mockumentary hissiyatı yaratan El Conde, biçimsel olarak da Larraín filmografisinde bambaşka bir yere oturuyor. Stile ehemmiyet veren, gotik tarzda bir yapım izletiyor bize. Katı ve gösterişli görsel tercihleri, dünya görüşüne dair soru işaretleri yaratan, altı bir türlü dolmayan siyasi hicvini kamufle edebiliyor mu peki? Hayır.
Pinochet’nin esas karakter olduğu bir filmde ondan daha kötü birileri olduğuna, suçun etrafındakilerle paylaştırılabileceğine ikna etmeye çabalıyor sanki bizi yönetmen. Günahlarında ortakları bol olsa da, saçtığı zehri tarih kitaplarına kanlı harflerle yazılmış diktatör, güldürüyle hafiflemiş, amaçsızlaşmış ve bağlamından kopmuş bir imaja bürünüyor sanki. Siyah beyaz manzaraların üzerinde peleriniyle uçuşan bir caniyi değil, büyük bir çoğunluğu kadınlardan oluşan çevresini düşünerek bileyliyoruz dişlerimizi. Jackie ve Spencer’ı izlerken hasıl olan bir düşüncenin devamını getiriyor ister istemez. İçselleştirdiği mizojinist perspektif, buraya da sıçrıyor. Gözümüzü boyamak için ısrarlı bir tavır tutunuyor, hikâyesini gideceği bir yer olmamasına rağmen uzattıkça uzatıyor, ama aslında Netflix için üretilmiş sözde “arthouse” ve içi boş bir paketi koyuyor önümüze. Filmografisine yakışmayan, Pinochet’nin öldürüp naaşını bile yok ettiği halkları kırıp dökerek hem de. Şilililer için değil batının eleştirmenlerine oyuncak olsun diye bir film çektiğini çok belli ediyor Larraín. Tabir-i caizse affı olmayan bir ihanete imza atıyor.
Pingback: 96. Akademi Ödülleri – Son Aday Tahminleri: Part II - Oscar Boy