Eleştiri
Rustin
Kimi oyunculara Oscar kazandırmak için laboratuvar ortamında hazırlanan, kendini ispat etme motivasyonunun ağır geldiği şov meraklısı yapımlara aşinayız aslında. Doksanların sonunda Hollywood’a tatsız biçimde düşen Harvey Weinstein’in etkisiyle sayısız numunesine rastladık bunun. Neyse ki değişen ve gelişen Akademi bu düzeni çoğunlukla değiştirir, en azından biyografiler çöplüğünde en yetkininden ötesine bakmaz oldu artık. Rustin de bağıra bağıra Oscar dilenen filmlerin yeni bir yüzü olarak çıkıyor karşımıza. Ronald Reagan’ın neoliberalistliği sebebiyle övgülere boğduğu, Obama’nın Özgürlük Madalyası’nı verdiği Bayard Rustin’i, tiyatro sahnesindeki başarısını bir türlü beyazperdeye taşıyamayan Colman Domingo için bir oyun alanına çevirmiş film. Bir önceki filminde Wolfe ile birlikte çalışan Domingo da yer aldığı her sahnede, tabir-i caizse bütün diyalogları gösterişli bir biçimde çiğneyerek, mübalağadan aldığı yetkiye de sarılıp varını yoğunu ortaya koyuyor. Ama sorun şu ki filmin bu performansı destekleyecek bir içeriği yok.
Senarist ikili Black ve Breece, üç kilit karakterle iletişimi üzerinden tanımlamaya gayret etmiş Rustin’i. Martin Luther King’le olan yakınlığı tarihte nereye konumlandığına dair bir fikir veriyor. Yaptıkları ve yapacakları üzerinden değil, King’in Rustin’e duyduğu saygıdan hareketle bizim de önümüzü iliklememiz gerektiğini buyuruluyor. İkinci önemli karakter Rustin’in garip bir ilişki kurduğu genç ve beyaz aktivist Tom. Burada da kalabalıkları davasına ortak etme amacı güden, kurmaca olup olmadığı belirsiz bir sevdasına değiniyoruz. Adı konmayan romantik çekimle karnımızın doymayacağını fark edip bir de yasak aşk konduruyorlar ardından bu cümbüşe: NAACP kurulunda görevli, tamamen hayal ürünü papaz Elias Taylor. Elias ile cinselliği denklemden çıkaran bir muhafazakarlığın gölgesine sığınıp Rustin’in duvarlarını indirmeye çalışıyor film Sanki böyle bir eklentiye ihtiyaç varmış, karakterin duygusal hareket ettiği her hâlinden belli değilmiş gibi…
Karakter çalışması olarak ele alınabilecek temeli bir türlü atamayan Rustin’in bunun haricinde masaya koydukları da bildiğiniz dönem biyografisi numaraları. Zaten siyah hareketin bu kadar hiddetlenlemesinin arkasındaki sebepleri bildiğimiz varsayımında film. Bunu yaptıktan sonra da elinde minik odalara sıkıştırdığı liderlerin pembe dizilerde sırıtmayacak inatlaşmaları, siyah politikacılar ile kolluk güçleri arasındaki çatışmanın karikatürize temsilleri kalıyor. Çıkıntı Roy Wilkins rolünü Chris Rock’a teslim etmesine, hem Ella Baker’ı hem de onu canlandıran Audra McDonald’ı figüran olarak kullanmasına, renk skalasını dar tutan görüntü yönetimine hiç girmiyorum. Tek kredim Branford Marsalis’in müziklerine. Bütün lineer safsatası içerisinde Rustin’e dair tek yenilikçi şey, Marsalis’in filmin olmak isteyip olamadığı her şeye çok yakışan jazz ağırlıklı besteleri.
Pingback: 96. Akademi Ödülleri – Son Aday Tahminleri: Part I - Oscar Boy