Eleştiri
Thelma: Geriatrik Aksiyon Yıldızı
Kağıt üzerinde bile ne kadar eğlenceli olacağının sinyallerini veren Thelma, sadece teoride iyi bir film olmakla yetinmemiş neyse ki. Margolin iki temel fikire yer ayırmaya özen göstermiş. Bunlardan birincisi 93 yaşındaki Squibb’e yaşının mümkün kıldığı kadar aksiyon dolu koşturmacalar emanet etmek. Squibb, dublör kullanmadan yatakta yuvarlanıyor, dizlerine zarar vermeden dikkatli bir şekilde o yatağın üzerinde dikiliyor ve inanmayacaksınız ama yatağın yanındaki gardırobun zirvesine uzanıyor. Güvenli bir şekilde başladığı noktaya geri dönebilen geriatrik Tom Cruise’umuz en yakın arkadaşının motorlu scooterında da düşük hızda kaldırımların tozunu attırıyor, işitme cihazı ve cep telefonunu bluetooth yardımıyla eşleştirerek teknolojinin nimetlerinden yararlanıyor. Düştüğü yerden tek başına kalkmakta zorlansa da Thelma kararlı, çevik ve cesur. Dolandırılınca nükseden utancın harekete geçirdiği bir anneanne olarak. Los Angeles’ın karanlık sokaklarında aksiyon yıldızlığının gereklerini yerine getiriyor.
Josh Margolin’in ikinci parlak fikri ise jenerasyonlar arası dokuduğu bağ. Ölmüş bir büyükannenin ardından ağlayanlara ya da çocukluktan kalma bir torun – büyükanne ilişkisinin ilk gençliğe kadar diri tutulmasına hep rastlıyoruz filmlerde. Thelma‘da ise yirmilerindeki bir erkek ve doksanlarındaki bir kadının kelimelerle ifade etmesi güç bağı var merkezde. Ebeveynlerimizin ebeveynleri çoğumuz için ölümle ilk tanışmayı ve kaybetme korkusunu temsil ediyor. Burada Thelma ve torunu Daniel (The White Lotus’la ünlenen Fred Hechinger) arasındaki koşulsuz sevgi, daha ilk sahneden itibaren kelimelere ihtiyaç duymadan bu ilklere oynayarak resmediliyor. Thelma’yı ve yardımcı bir karakter olmasına, hatta tüm bu başıboşluğu kimi zaman tempoyu sekteye uğratmasına rağmen Daniel’ı da çok iyi anlıyoruz. Torunu baldan tatlı olan, yaşı ilerledikçe çocuklaşan pamuk çuvallarımız düşüyor hatırlara.
Görevimiz Tehlike‘ye görsel seçimleri ve koreografisiyle her daim selam veren Josh Margolin, hareketli kamerasıyla hiç aksamayan komedisini de hep zinde tutmuş. Thelma’nın hayatta kalan son arkadaşlarından birini (Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Richard Roundtree canlandırıyor bu karakteri.) bakımevinde ziyaretiyle başlayan ve yaşıtlarının durumlarını gördükçe yalnızlığının ona sağladığı özgürle daha da sıkı tutunmasına, görevine asılmasına doğru uzayan kısımda da saat gibi işliyor öykü. Ritmi hiç bozmuyor Margolin. Mağdur olmayı kabul etmeyen 93’lük ninemiz var gücüyle baş kaldırıyor.
Selüloit formunda kendi büyükannesine sımsıkı sarılan yönetmenin en büyük şansı tabii ki de June Squibb. Tek Oscar adaylığını Nebraska ile alan Squibb’in bu filmle ödül sezonundaki yarışa damgasını vurmasını beklememek imkânsız şu performansı izledikten sonra. Komedi zamanlamasıyla, tümden bağımsız doğaçlama kokan rötuşlarıyla Thelma, Margolin’den çok Squibb’in filmi bile denilebilir hatta. O olmasa tüm kusurları görmezden gelecek kadar körleşir miydik, Malcolm McDowell ile yüzleştiği sürprizli final arifesinden bu denli tatmin olur muyduk emin olamıyorum.