Eleştiri
Sing Sing: Sanat Yoluyla Rehabilitasyon
Sing Sing, klasik bir hapishane ortamı yerine, ışıl ışıl mavi projektörlerin altında Bir Yaz Gecesi Rüyası’nı sahneleyen mahkûmlarla açılıyor. Ardından, sıradaki prodüksiyonları için tartışmaya başlayan ve yeni seçmeler açan RTA programı üyelerinin sohbetlerine tanıklık ediyoruz. Cinayetten haksız yere müebbet cezası almış olan Divine G, programın esas yıldızı ve kurucu üyelerinden biri. Kelimelerle arasının iyi olduğunu, elinin kalem tuttuğu kadar hücresinin duvarlarını süsleyen notlardan, yazılardan, şiirlerden ve oyun metinlerinden de anlıyoruz. Kader arkadaşlarından farklı olarak, programın amaçladığı noktaya daha önce ulaşmış olması onu diğerlerinden ayırıyor. Zamanını üretmeye ve kendini bu ortamdan kurtarmaya yardımcı olacak yeterli hukuki donanımı edinmeye adayan Divine G, kendini geliştirdiği için duyduğu gururu saklamıyor. Filmin, bu kendini önemseme halinin sebeplerini yeterince iyi anlatamadığını düşünsem de, Divine G’nin bu yere kesinlikle ait hissetmediğini her detayda ve özellikle Domingo’nun enfes performansında derinden hissediyoruz.
Gerçekten de işe yaradığı istatistiki olarak kanıtlanmış (ABD’de tekerrürden hapse giren mahkûm oranı %60 iken, RTA üyelerinin sadece %3’ü yeniden hapse girmiş.) programa odaklanılan zaman diliminin görünmez yıldızı ise kendini canlandıran Clarence “Divine Eye” Maclin. İçeriye girenleri topluma kazandırmaktansa yalnızca cezaya odaklanan bir sistemin kurbanı olarak bu insani alternatifin aradığı kobay aslında tam olarak. Uyuşturucu satıcılığı yapıyor, ödenmemiş bir borç yüzünden başka bir mahkûmu dövmekle tehdit ediyor. Üstelik, yüz üstü bıraktığı ailesinden oğlu da aynı kaderi paylaşarak cezaevini boylamış. Ancak Shakespeare ile tanışmak ve Kral Lear rolüne bürünmek, onu sokakların ve hapishane avlusunun ona biçtiği hırçın adam kılıfından sıyrılmaya zorluyor. Bu dönüşüm, Divine G’nin erdem dolu dünyasını sarsacak kadar da güçlü. Divine Eye’ın yükselişi, Divine G’de gözle görülür bir kıskançlık ve çekememezlik yaratıyor. Özellikle Maclin’in kendi kaderini yeniden şekillendirecek kadar gelişmesi, tüm bu duyguların daha da keskinleşmesine yol açıyor.
Oyuncularının büyük bir kısmı eski hükümlülerden oluşan Sing Sing, RTA programını ABD genelinde daha geniş kitlelere tanıtmak konusunda kesinlikle başarılı. Islah etme amacı taşımayan kurumların işlevsizliğine karşı, uygulanabilirliği açıkça ortada olan bir fikri sunarak bir çare arıyor. Ancak, kurmaca ile belgesel arasında gidip gelen biçiminin bu sınırları ne kadar doğru çizebildiği konusu tartışmaya açık. Oyuncu olmak için doğmuş gibi duran Maclin’in tarafında inandırıcılıkla ilgili bir sorun yaşamazken, sahne tozunu çok önceden yutmuş ve her daim vaaz veriyormuş gibi duran Divine G’nin yapaylığı, öykünün akışını sekteye uğratıyor. İki taraf da gerçekten besleniyor olmasına karşın, Domingo’nun bu öykünün misafiri olduğunu fazlasıyla hissediyoruz. Üstelik sorun sadece bu da değil. Sing Sing, hikâye anlatımının temel taşı olan “çatışma”ya hâkim değil. Mahkûmları sadece kaderleriyle tanımlamak istemeyen yenilikçi bir düşüncenin şekillendirdiği RTA anlatılırken, filmin karakterlerinin geçmişlerine duyduğu bu kayıtsızlık hayret verici.
Her şeyin insanla alakalı olduğu bir yerde, insanlığın kapıda bırakıldığı bir muameleyi ince detaylarına sığdırmış yine de Greg Kwedar. Keşke klişelere boğulmadan, göstererek ifade edebildiklerini filmin geneline de yayabilseymiş tabii. Anlatısının kimi çıkmazlarındaki kolaycılık, toksik maskülinitenin esiri olmuş koca koca adamların “ne hissettiklerini” konuştuğu sohbetler edebilecek kıvama gelmelerine de gölge düşürüyor bana kalırsa. Hem cinéma vérité disiplininden faydalanması, hem de bu disipline tezat bir didaktiklik taşıması, büyük ölçüde filmin potansiyelini zayıflatmış. Ne söylediği kadar nasıl söylediğiyle de ilgilenmesini, ya da en azından kendi içinde daha dengeli bir film olmasını dilerdim. Bir “performans” projesinden fazlası olabilmesi için daha derin bir öfke ve neşe arayışı şarttı. Bu duygusal derinlik eksikliği nedeniyle, performansların ötesinde ne konuşabiliriz, emin değilim.