Dizi Eleştirisi
Nobody Wants This (1. Sezon): Ama Ben İstiyorum!
Bütün imkânsızlıkları tek potada eriten Joanne ve Noah’nın kardeşleri de hikâyede önemli bir yer kaplıyor. Joanne’in kız kardeşi, Succession‘dan tanıdığımız Justine Lupe’un canlandırdığı Morgan, bu ilişkiye şüpheyle yaklaşan ve podcastini (haklı olarak) Noah’dan daha önemli gören taraf. Veep‘le hayatımıza giren Timothy Simons ise Noah’nın ağabeyi olarak karşımıza çıkıyor ve karakteriyle tüm komediyi sırtlanma görevini üstleniyor. Bir yanda eşinin gay olarak açılmasıyla sona ermiş bir evlilik, diğer yanda ise ana kraliçenin son sözü söylediği bir matriarkayı konduran dizi için, ABD usulü Kızılcık Şerbeti yorumu yapmak bile mümkün. Tabii Nobody Wants This, dramasını yalnızca kültürel çatışmalardan değil, aşk ve cinsellikten de besliyor. Şöyle de ilginç bir detayı var: Dizinin yaratıcısı Erin Foster, vakti zamanında The O.C.‘de Marissa’nın ölümüne çanak tutmuş Heather’ı canlandırıyordu. Chino’lu oğlanımız Ryan’a hayatının travmasını yaşatan karakter, şimdi gelmiş, ıslak ergenlik rüyalarımızın prensiyle fantezi dünyasının kapılarını aralıyor.
Yirmilerinin başlarındayken tanıştığımız Adam Brody artık 44 yaşında. Gossip Girl‘ün Blair’ı Leighton Meester ile evlenip çoluğa çocuğa karışmış bir aile babası. Dolayısıyla onunla büyüyen neslin değişen ihtiyaçlarına, gürlüğünü kaybetmemiş güzel saçları ve Yahudi kimliğini iyice özümsemiş mizahıyla yanıt vermeye devam ediyor. Dizinin başka bir hikâye aracından da beslendiğini söylemeyi çok isterdim, ama yalana lüzum yok. Nobody Wants This, esas silahının Brody olduğunun çok farkında. Bu yüzden etrafını, rolünün hakkını verecek yetenekte oyuncularla çevreleyip romantizmi de akışına bırakmış. Menüde başka ne var derseniz… Tanrı’nın huzurunda hem bir din adamı hem de iyi bir insan olmaya çalışan Noah’ya karşılık, Joanne de bu sevdanın peşinde daha iyi bir insan olmaya çabalıyor – hem de en klişe yollarla. Anneler ve babalarla olan tanışmalar uçlarda geziniyor. Beraber araştırma için dildo alışverişine çıkılıyor. Aşka bile ışık hızında düşülüyor. Bir de Noah’nın eski sevgilisinin, ilk bölüm dışında uzun süre ekranda gözükmeden gölgesini hissettirerek istemsizce estirdiği bir terör var ki, bu da uzun ilişkiden yeni çıkmış karakter hikâyelerinin vazgeçilmezi zaten.
Amalardan bir buket yapmaya mecburum, tüm sıradanlıklara rağmen… Nobody Wants This, cnbc-e’ye kutsal toprak muamelesi yapan, Perşembe akşamları sınıf arkadaşları Kurtlar Vadisi izlerken The O.C.‘ye takılanların; dizide çalan şarkıların yer aldığı albümleri korsan CD’cilerde bulmak için taklalar atanların; bulamadığında Kazaa ya da Limewire’dan virüs kapmayı göze alanların; MySpace’te mesaisinin büyük kısmını dizide çalan parçaların sahiplerine harcayanların; MSN’de çaldığı şarkıyı gösterirken “Mr. Brightside” ya da “Worn Me Down”dan vazgeçmeyenlerin dizisi. Büyük bir tebessümle, aradan 20 yıl geçtiğini kabullenmekte güçlük çekerek, tüm avanaklıklarına göz yumup bitmemesini isteyerek izledim. Sakarin romantizmine, buram buram stüdyo kokan setlerine, tüm tahmin edilebilirliğine razıyım. Yeter ki Brody, hatırlarımızdan gitmeyen Seth Cohen’in alternatif bir evrende, dediği her şeyi yapmaya razı olduğumuz bir hahama dönüştüğüne inandırmaya devam etsin, ekrandan hiç eksilmesin. Adını saydığım diğer tüm oyuncular ve elbette canımız Tovah Feldshuh da elinden gelenin fazlasını yaparken, bu eski usul romantik komedi biraz daha fantezilerimizi beslesin, ne olur.