Dizi Eleştirisi

Adolescence (Mini Dizi): Erkek Şiddetinin Köklerine Doğru

Yayınlandı

on

ADOLESCENCE | Yaratıcılar: Jack Thorne, Stephen Graham | Oyuncular: Owen Cooper, Stephen Graham, Ashley Walters, Erin Doherty, Faye Marsay, Christine Tremarco, Marc Stanley, Kaine Davis, Jo Hartley, Amélie Pease, Austin Haynes, Lil Charva | 51~65′ | Netflix

Adolescence, hem yaklaşan Emmy sezonunda mini dizi açlığımızı giderecek hem de Netflix’in tüketildiği anda unutulan fabrikasyon işleri arasında parlamayı başaracak bir yapım. Britanya televizyonculuğunun klasik anlatım tarzına sadık kalarak dört bölüme sığdırılan bu psikolojik gerilim, 13 yaşındaki Jamie Miller’ın (Owen Cooper) sınıf arkadaşlarından birini öldürdüğü gerekçesiyle polis baskınıyla evinde tutuklanmasıyla açılıyor. İkinci bölüm, tipik bir polis prosedürüne evrilerek Jamie’nin okulundaki diğer öğrencilerin ifadelerine odaklanıyor. Üçüncü bölümde, mahkemenin davaya atadığı psikolog (Erin Doherty) ile karar öncesinde çocuk eğitimevinde tutuklu bulunan Jamie’nin diyaloğuna tanıklık ediyoruz. Bu sayede maskülinitenin altına bahanelerle sıkıştırılmış öfkenin erken yaşta nasıl filizlendiğine dair bir perspektif sunuluyor. Finalde ise odak tamamen Jamie’nin ailesine kayıyor; arkasında bıraktığı tahribat, ebeveynlerinin bir katil yetiştirmedeki payları ve kaçınılmaz yüzleşme süreci merkeze alınıyor. Tüm bu parçaları birbirine bağlayan unsur ise, Boiling Point filmiyle (yakın tarihte Umami adıyla Disney’in uyarladığı yapım) işçiliğine tanıklık ettiğimiz Philip Barantini’nin yine tek plan tercihine başvurması.

Dizide Jamie’nin babasına hayat veren yetenekli aktör Stephen Graham ve yardımcı rollerden birinde izlediğimiz, gerçek hayattaki eşi Hannah Walters, bir süredir yapımcılığa da el atarak Britanya televizyonuna birbirinden yenilikçi ve güçlü işler kazandırıyor. Adolescence, bu gösterişli TV renovasyonunun en yeni halkası. Üstelik bu kez Graham, Jack Thorne ile birlikte senaryoya da imza atmış. Ele aldıkları meseleler, İngiliz okul sisteminden siber zorbalığa kadar pek çok güncel konuyu kapsamasıyla BBC’nin gençleri dramayla eğitmeye ve yönlendirmeye çalışan prosedür dizilerine benziyor. Ancak Adolescence’ı bu türden ayıran birkaç önemli fark var. Bunların başında da biçimsel tercihleri geliyor. Kamera işçiliği, hem oyuncuların etkileyici performanslarını cilalıyor hem de vakayı gerçekçi kılacak şekilde seyirciyi içine çekerek, plan sekans tekniğiyle dört bölüm arasındaki paralel ancak işlevsel olarak farklı trafiği de ustalıkla yönetiyor. Tüm bunların ötesinde, dizinin tarafı da mizojininin oğlan çocuklarında nasıl köklendiğine dair net bir bakış sunması. Bu ölçüsüz öfkenin kaynağı konusunda herhangi bir belirsizliğe ya da kafa karışıklığına asla yer bırakmıyor.

Adolescence, her devlet okulunun kusmuk, lahana ve mastürbasyon karışımı bir kokuya sahip olduğunu söylerken, denetimsiz eğitim koşullarına sık sık dikkat çekiyor. Derse geç gelen ve öğrencilerinin alay konusu olan tarih öğretmeninin tasviri bile dizinin asıl eleştiri oklarını yönelttiği noktayı işaret ediyor. Ancak tamamen düşük maaşlarla geleceğin canavarlarını evcilleştirme sorumluluğunu üstlenen eğitimcilere yüklenmek gibi bir derdi de yok. Teknoloji çağının sundukları kadar, bizden götürdüklerinin de farkında metin. Üstelik bunu Black Mirror misali klişelere sıkışmış, eski kafalı bir bakış açısıyla yapmıyor. Dizinin dokunduğu bir diğer önemli mesele ise, sosyal zekâsı düşük hemcinsleriyle bir araya gelen ergen erkeklerin dahil olduğu incel kültürü. Kadınlardan hadsizce beklentilere giren oğlanların, arzularını hak sayan, kendileirnin yarattığı bir sistem içinde nasıl korkunç sonuçlar doğurduğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Özellikle üçüncü bölümde, Jamie’nin bir kızın mesajlarına eklediği emojiler üzerinden yaptığı niyet okuma sahnesi var ki, kan dondurucu nitelikte.

Bu tür projelerin en büyük zaafı, genellikle yanlışlıkla bile olsa katille empati kurdurmaya meyilli olmalarıdır. Adolescence’ın ise melek yüzlü şeytanını mazur gösterecek en ufak bir alan bırakmaması, diziyi kıymetli kılan unsurlardan biri. Katilin katil olduğuna dair keskin bir çizgi çekerek, empatiyi yalnızca çevresindeki kısmen masum insanlara yönlendirmeyi tercih ediyor. Burada, dengeli performanslarıyla dört saat boyunca bize eşlik eden ve aktif empatiyi harekete geçiren oyuncular için ayrıca bir parantez açmak gerek. 500 çocuk oyuncu arasından seçilen başroldeki Owen Cooper’ın üçüncü bölümde sergilediği performans, yaşıtındaki herhangi bir genç aktörden beklenmeyecek kadar olgun ve kontrollü. Tabii asıl tokadı dizinin yetişkin oyuncuları atıyor. Hangi rolde olursa olsun parlamayı başaran eşsiz yetenek Stephen Graham ve The Crown’dan A Thousand Blows’a kadar nerede izlesem büyülendiğim Erin Doherty’nin Emmy veya türevi ödüllerde mutlaka anılması şart.

Adolescence, oğlan evlat sahiplerine çocuklarına neyi, nasıl öğreteceklerini ya da hangi yolda ilerlemeleri gerektiğini dikte eden bir yapım değil. Hatta böylesine çok dış etkenin olduğu bir çağda, hata kabul etmeyen bir iş olan çocuk yetiştirmenin zorluğunu da cesur bir dürüstlükle betimliyor. Ancak, aklımızın almadığı elim kadın cinayetlerinin yalnızca bir televizyon haberi kadar uzak olmadığını izleyicisine öylesine sert bir biçimde hissettiriyor ki, öğretici olmasa bile güçlü bir uyarı ateşi işlevi gördüğünü söylemek mümkün. Jamie ve ailesinin bundan sonra ne yaşayacağını açıkça göstermemesi, soruşturma odasında geçen bölümün ardından psikoloğun nasıl bir rapor yazdığına yer vermemesi ve diğer tanıklarla anlatıyı gereksiz yere dallandırmaması da dizinin doğru tercihleri arasında. Hedefe odaklı, küçük ölçekli gibi görünse de etkisi sınırların ötesine taşan, izlenmesi keyfe bağlı değil, aksine zorunlu tutulması gereken nitelikte bir yapım. Sezonun belki de en iyi mini dizisi.

Yorum yazın...Cevabı iptal et

Exit mobile version